Bana göre erkendi beki de. Puslu bir sabaha uyandı gözlerim. Zor bir rüyanın terleri yine yüzüm de. Her gece aynı rüyayı görüyorum. Ellerim sımsıkı, avuçlarım ıslak. Kulağımda hep aynı ses, çığlık gibi, eyvah gibi… Boş sokaklar, evler, merdivenler, kapılar ve bir oda. Hangi sokağa girsem, hangi evin merdivenlerini çıkıp hangi kapıya uzansa elim, hep aynı oda karşımda. O odaya salıyorum bedenimi, kokumu bırakıyorum duvarlarına, elimi sürüyorum. Elimi sürdüğüm yerler dile geliyor sonra. Bilmediğim bir dil, anlayamadığım bir sancı içimde. Yeniden gözlerimi sımsıkı kapatıyorum, başka bir rüyaya kaçıyor gözlerim.
O dağın başındayım az sonra; sessiz, rüzgârlı, soğuk, içim üşüyor en çok. Sonra yürüyorum uçurumun kenarına. Ayaklarım kekiklere sürtüyor, ben bastıkça toprağa rüzgâr kekik kokuyor. Şimdi o uçurumun kıyısındayım. Aşağısı bulanık bir deniz. Dalgalar ısırıyor kayaları dişleriyle. Uçsam diyorum, hemen şimdi buradan salsam kendimi, uçsam. Sonra düşüyorum ben, tamda aynı yerde uyanıyorum her defasında. Avuçlarım ıslak, yüzüm terli…
Bir hışımla kalkıyorum yatağımdan. Sonra ben yine aynı türküyü dinliyorum her sabah…
sözcüklerim varmıyor uzaklarına
birer birer düşüyor bütün öpmelerim
ağır yenilgiler alarak
adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip
sense uzak, çok uzakta
bir deniz gibisin resimlerde
dokunsan dersim olur, göçerim mecburen
duydum çok sonradan, adın önemli değil
acın aynı tadı veriyor zaten
adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip
işte buna bıçak çekiyorum
şimdi adı yok, hiç bir sevginin
zaman zaman değil şimdi
yalnız benmiyim bu ahir zamanda
derviş mekanına aşk ile çağıran
bu ahir zamanda
Sonra susmayı öğreniyorum yavaş yavaş. Susarak özlemeyi, sessizce sevmeyi, dokunmadan hissetmeyi belki de… Sonra sen coşkun bir nehir oluyorsun gözlerimde, önüne gelen her şeyi alıp götüren, asi, hırçın ve birazda yorgun… Korkuyorum önünde durmaktan. Oysa ben bir yapraktım o ağacın dalında. Sıkı sıkı tutunmuştum dallarıma. Gölgedeydim çoğu zaman ama şikâyet etmemiştim. Bir rüzgâr istememiştim beni önüne katıp başka iklimlere savuran. Kıyıdan bakıyorum sana. Öyle büyük okyanuslara varışını izliyorum uzaktan. Susarak ve birazda ağır yenilgiler alarak belki de seviyorum seni. Dilimde bölünüyor adın. Yudum yudum yutuyorum yokluğunu. En çokta özlüyorum.
Hiç tanımadan özlüyorum.
Ne garip!!!
Hiç tanımadan özlüyorum seni…
neslihan
mart
2008
2 yorum:
Sessizdir dedim. Gerçek aşklar sessizdir. Konuşulmayan anlar yaşanmıştır asıl, konuşulanlar değil. Seviştiği kadınlarla övünenler, o kadınlarla sevişmeyenlerdir. Sevişme başlar ve biter. Sonraya taşmaz. Kendi kendine yeter. Ne başına taç arar bu aşk, ne ayağına halhal. Dedim. İnanmadılar. Onların kalpleri mühürlenmiş. Ondan ben lanetlenmişim. İnanmazlarmış. Sonra anladım.
...
Yorum Gönder