29 Aralık 2008 Pazartesi

Meliha'ya Mektuplar

...



Meliha'ya



Bu sabah isteksiz uyandım Meliha. Bir kaç gündür böyleyim, ne yaşayasım var ne de gidesim.. "Sabır "diyorum kendime, sabır. Yusuf'un yanına gitsem o çukura girsem, tutsam ellerini, baksam yüzüne, anlatsam.." Vazgeç Yusuf " desem. "Vazgeç.. Sabrını anlamıyor kimse, kimse senin gibi sevmiyor.. Gözlerinin feri yok bu insanların. Bakıyor ama görmüyorlar. Vazgeç Yusuf.... Vageç.." Yusuf beni anlar mı Meliha? Yaralarımız soğur mu?


Gece vakti düşüyorum yollara, sokak sokak yürüyorum, ıslak caddeleri ezberliyor adımlarım. Arkamdan biri gelir mi? O gelende gider mi? Giden gelmiyor Meliha.. Arkanda izmarit kokusu kalıyor, bir kaç tel saçın yastıkta... bardaklarda dudakların, kapı kollarında ellerin, duvarlara sesin çarpıyor bak görüyor musun? Bizde durmuyoruz ki aslında. Gidiyoruz bizde. Kalan kimse yok geride.

Uzak bir orman derdim hep... Uzak bir orman yolu.. O uzak yolda uzak bir köy.. O uzak köyde uzak bir ev.. O uzak evde uzak bir adam. Biliyorum, bekliyor. Kadere inandım ve razıyım artık uzak uykusuz gecelere..


Var gücümle arkalarında bıraktıkları izleri yok etmeye çalışıyorum. En zoru buymuş aslında Meliha.. En zoru izleri silmekmiş.. Bir kaç fotograf kaldı elimde. Gönlüm bir türlü razı olmuyor.Yok edemiyorum. Anlıyor musun? Bir tuşa basmamla onca an, onca anı, onca tebessüm gidecek.. Onca biriktirilmiş ve karelere hapsedilmiş anı, hani günün birinde mutlu anlarımızdı diyip bakacağımız, o günleri sevgiyle hatırlayacağız diye çektiğimiz fotograflardan bahsediyorum. Biliyorum, sen bunu hep söyledin. Dedin ki; "seni böyle çekmek istemiyorum. Yanındaki o kadar karanlık ki.. Günün birinde bakarken bu kareye için ezilecek, boğazını sıkacak hep birşeyler. Üzüleceksin. Bu yüzden çekmek istemiyorum fotograflarınızı. " Haklıydın Meliha. Sen hep haklıydın..Yanağımı ıslatan, bu yakıcı şeyi tanımlayamaya çalıyorum şimdi.


Kabus dolu bi gece geçirdim. Kan ter içinde uyandım yarım yamalak uykumdan. Seni düşündüm soğuk yatağın içinde. "Acaba o şimdi ne yapıyor? Şimdi o hangi kabusun içinde kimlerle savaşıyor?" dedim. Hava soğuk ve böyle zamanlarda bilirim ki, o narin dizlerini ağrılar sarar. İhmal etme kendini. En çokta kalbini. Üşütmesinler, üzmesinler, gideceklerse gelmesinler... Gözlerim duvarlara takılyor Meliha.. Bu duvarlar üstüme üstüme geliyor. Korkuyorum. Altında kalacağım.. Altında kalacağım ve sesimi duyan kimse olmayacak... Dört mektup yazdım, dört ayrı kişiye.. Hepsini sana yollayacağım.. Şimdi bana söz ver, zamanı geldiğinde bu mektupları gitmeleri gereken adreslere postalayacaksın. Bana söz ver Meliha... Sen den başkasına güvenemem ben. Bana söz ver..



Beynimi tırmalıyor bu kimsesiz sessizlik.. Garip birşey bu.. Beni anlıyorsun değil mi Meliha? Bir ses istiyor insan evin yerlerine basan. Kuvvetli, güvenli.. Hani bastımı topuklarını yere, yer gök inleyecek... "Ben buradayım, yanında" diyecek bir ses.. Boşluktayım.. Boşluktasın.. İkimiz de boşluğu boşluğa itiyoruz.. Sen orada ben burada... Tüm ihtimalleri rüzgara bıraktım... Bilmem nerede, ne zaman sona erer bu savaş....




Sen hep öyle kal Meliha.. Tek gerçeğim gibi...






neslihan öncel/ meliha'ya mektuplar
2008/son kış







....

28 Aralık 2008 Pazar

Meliha'ya Mektuplar

...





Meliha'ya


Haklıydın Meliha.. Biz asla uslanmayacağız.. Dün gece başımı yastığa koyduğumda,gidenleri düşündüm öyle . Arkalarına bakmadan, başları önlerinde gidenleri.. Bilirsin sen de, çok tanıdıktılar.. Bildik bir filmin repliklerini tekrarlayıp durdular. Kalan hep bizdik, giden onlar.... Bu film ne zaman bitecek diye soruyorum kendime. Evet bu bir film.. Reklam arası yok bu filmin. Bitmek bilmiyor, sonu gelmiyor... Uzun bir deniz yolculuğu gibi herşey.. Bir gemi, belki de küçük bir yelkenli... Ne farkeder? Liman liman savuruyor rüzgar bizi, geliyor ve iniyorlar o gemiden ilk fırsatta. Yolcular farklı, deniz aynı deniz, biz aynıyız... Sen ve ben Meliha. Kalan hep biziz.. Hangimizin kesiklerini iyileştirmeli önce bilmiyorum. Hangimizin gözpınarları daha çabuk kurusun ki? Tükenmiyor mübarek, aktıkça akıyor yaşlar. Rahmet midir? Ödül müdür? Miras mıdır bize? Yoksa günahların bedeli mi?



Bitmiyor Meliha.. Bitmek bilmiyor yollar... Duralım mı? Devam etmek istemiyorum bu yolculuğa. Avuçlarıma çizildi kaderim, dalgalı bir deniz gibi... Alnımdakiler sadece yılların çizikleri...
Yoruldum be Meliha... Kirli çamaşırları toplayıp derlemekten, temiz hava girsin diye odaların pecrelerini açmaktan yoruldum. Hepsi pisliklerini bırakıp gidiyor bu ruhları boşaltılmış bedenlerin. Ne acı, ne kadar yazık... Yoruldum ben Meliha...



O kadar uzak ki dağlar. Gitsek yamacına tırmanmaya gücüm yok benim. Topraklara takılır benim aklım, çıkamam tepelere. Yarı yolda kalırım, belki bir ağaca yaslarım sırtımı, belki bir taşa koyarım başımı. Yoruldum be Meliha..




Zamanı arkalarında bırakıp gittiler. Gölegelerini unuttu her biri. O kadar dalgın ve soğuktu ki kalpleri, kendi yazdıkları masalların altında kaldılar.. Bir lanet olmalı bu,uslarımıza sinsice işleyen. Gölgelerini saklıyorum ve ruhlarını temizliyorum şimdi merdiven altlarında. Birgün hepsi geri gelecek... Karnımda ağıları ve gözlerimde nefretle bekliyorum.. Biliyorsun sen de, ay çoktan gitmişti zaten. Bu yüzden omuzlarım hep gece, hep karanlık yollar... Ben yoruldum Meliha...







Sen hep öyle kal Meliha.. Tek gerçeğim gibi...






neslihan öncel/ meliha'ya mektuplar
2008/son kış










..

27 Aralık 2008 Cumartesi

Ben onu öyle sevdim...

..





Gözleri dalmıştı duvardaki tabloya... Öylece bakıyordu derin derin... Ve kimbilir neler geçiyordu aklından.. Daha önce farkedemediğim birşey vardı bu hareketsiz duruşunda. Korktum... O duvardaki tabloya, ben ona bakıyordum.. Hiç kıpırdamadan. Bir an ayaklarımın üşüdüğünü farkettim ve pencereden dışarı baktım. Kar yağıyordu..




"Akşama kadar tutarmı sence, böyle yağarsa" dedim...
"Sanmam" dedi.. Sesi titreyerek...
"Üşüyor musun sen de?" dedim
"Evet serin oldu biraz, bu kış sert geçicek galiba" dedi ve gülümsedi..




Gözlerine baktım.. Yaşlanıyoruz galiba diye düşündüm. Ben yolun yarısındaydım, oysa ben den daha gençti.. Ne farkederdi ki, insan yaşadığı acılar kadardı aslında. Yaşlanıyoruz.. Hayat geçip gidiyor önümüzden... Hava iyice soğumuştu, titriyordu... Gördüm... Mutfağa gidip ona bir fincan kahve hazırladım, şekerini karıştırdım. Parmak uçlarımda yürüdüm, kahveyi dökmeden götürdüm... Gözyaşlarını tutuyordu, düşmesinler diye.. Düşüpte karışmasın bu şehre... Bir damla yaş kayıp gitse yanaklarına, biliyordu ki çözülecekti boğazındaki düğümler. Ve sökülecekti yüreğinden yılların yamaları.. Oysa uzun zaman geçmişti ve tek tek işlemişti, rengarenk tüm yamaları.. İstemiyordu... Sökülmesindi, çözülmesindi düğümler....

Ben onu öyle sevdim...




Yeni yıla az kaldı.. Sokaklar çılgın bir kalabalıkla dolu. İnsan uğultusu yoruyor bu şehri. Yüzlerine bakıyorum insanların.. Ne kadar sevinçliler, nasılda mutlular sokakları doldururken. Kurulan hayaller, yapılan planlar, iyi dilekler... Aslında herkes biliyor hiç birşeyin değişmeyeceğini... Fakat çocuk susmuyor içimizde.. "Umut hep var" diyor. İçimizde yaramaz bir çocuk misali dayatıyor.. Düşle büyüyor çocuk.. Sonu mutlu biten masallara inanıyor. Mucizeleri bekliyor hala.. Çocuk direniyor içimizde... "Var" diyor.. "umut hala var".. İyileşir mi kesiklerimiz, acıyan yerlerimiz?.. Ağırlığıyla sırtımızda yük anılarımız, hafifler mi? ..



"Yalnızım.. Çok yalnızım bu şehirde.. Bazen onca kalabalığın içinde, kendimi tek başıma hissediyorum. Sesler yabancılaşıyor etrafımdaki. Sözcükler kesik kesik . Görüntüler bulanık. Tanımlayamıyorum.. Anlatamıyorum içimdekileri. Sorunum seninle değil.. Kendimle. Seni seviyorum. Hücrelerime dokunduğun ilk anda beri. Bana dayatılan tüm ilişki şekillerini red ederek seni seviyorum!!! Sen başkasın. Beni anlıyorsun. Düşündüm. Çok düşündüm bir kaç gecedir. Biliyorum uzaklaştım, seni ihmal ettim günlerdir. Ama inan tek tesellim sendin. "O, beni anlar dedim. Bana bakınca içimi görür. Sessizliğimin ardındaki gizlediğim tüm cümleleri duyar. O beni böyle de sever, dedim." Kokun yastığıma sinmiş, sen gittiğinde farkettim. Özlüyorum seni. Sen gittiğinde anlıyorum en çok, birinin birini karşılıksız sevebileceğini. Garip bir zamandayım. Hani olur ya bazen, en sevdiklerin bile yabancılaşır. Boş boş bakarsın etrafa. Her sabah seni uyandıran o martının sesi bile önemsizleşir.. Daha bir kaç gün önce seni sarhoş eden şarkı artık anlamsız gelir. Sıradanlaşırsın sıradan hayatın içinde. Heyacanını bir cin gelmişte içinden söküp almış. Boyalar sana sen tuale bakarsın bomboş. İçindeki çocuk rahat vermez ama.. Huysuzluk ettikçe durmaz yerinde. Seni yorar. Büyük bir çığlık atmak istersin boğazın sularına, sokaklarına, köprülerine, yollarına.. İnsanların yüzlerine çarpsın çığlığın. Anlasınlar.. Duysunlar. Birazda acısınlar... Sen beni anlıyorsun. Seni seviyorum" dedi....

Ağlamam ben. Oda bilir aslında. Damlalar birikmiştir ve düşer gözlerimden. Yok ağlamam ben öyle her kadın gibi. Güçlüyüm. Güçlü kıldı beni hayat. Yaşadıklarım büyüttü beni. Oda biliyor. Ağlamadım bu yüzden, sadece düştüler... Sadece düştüler. Düştüler.. Sadece... Bana bakıyordu... Ben başımı eğdim önüme. Baksam yüzüne avaz avaz bağıracaktım. Bağırsam depremler olacak, sular kabaracak, dalgalar yutacaktı bu şehri. Bağırsam utanacak herkes yaptıklarından. Dile gelecek rüzgar. Omuzlarıma değmeye korkacak. Bağırsam kum olacak dünya..
Güçlü değilim ben. Bu onların beni görmek istedikleri kadın. Bu kadın ben değilim aslında. İçimdeki hangi beni duyuyorlar? Hangi beni daha çok seviyolar? İçimdeki hangi ben daha merhametli.. Hangi ben bana benziyor. Evet kabul hepsi güzel kadınlardı. Güzel kokardı bilekleri ve saçları dökülünce yüzüne ve parmakları dolanınca saçlarına masum olurdu hepsi. Güzel olurdu. Kim sevmezdi ki masum ve güzel bir kadını. Kim dayanabilirdi ki karşısında ağlayan bir kadına... Hüzünler ekiyorum heryeni güne. Büyütüyorum. Vakti geldiğinde gideceğim.. Güçlü değilim ben. Kalacak kadar güçlü değilim. Paramparça zaman boşlukları avuçlarımda, saklıyorum her birini.. Çözülmemiş sorular, askıda kalmış planlarım var. Bulmacanın yarısındayım. Bittiğinde, yani tüm kareler dolduğunda harflerle gideceğim. Yarım kalmış tüm cümleleri tamamlayacak ve yazgım elimde dalgalanan bir deniz olacak....


Onu sevdim. Daha önce annesinin bile yüzüne dokunmadığı gibi dokundum yüzüne. Başını okşarken dudaklarım titrerdi. Elini tutarken küçük bir kız çocuğu gibi sıkardım, avuçlarımız terlerdi... Ben hikayeler anlatırdım, o dinlerdi. En çok da, ben hikayeleri anlatırken yüzümün aldığı şekillerini severdi. O bana Picasso' yu anlatırdı ben ona Bingöl'lü küçük çocukları. Karı, soğuğu, dikenli telleri, kalın duvaları, taş kalpli sırmalı adamları... Onu sevdim.. Onu öyle sevdim. İçinde bana benzeyen hüzünleriyle...


Elinde kahvesi ayağa kalktı. Pencerenin önüne doğru ilerledi. Tülü araladı ve dışarı baktı.


"Böyle yağarsa yarına tutar. Heryer bembeyaz olur. Fotograf çekelim kar yağarken" dedi..



Yanına gittim. Ona sarıldım. Hava iyice soğumuştu....


neslihan öncel/ soğuk
25.12.2008













..

22 Aralık 2008 Pazartesi

yine soğuk..

...





susuz şehirlerin çocuklarıyız biz
yollarımız kayıp
gölgelerimiz ait olmayan topraklarda
seni düşünüyorum bazen... ve beni
eksiklerim, hatalarım ve söylediğim tüm yalanlar
beynimi tokatlıyor
tamamlanması zor
tanımlar imkansız
derin bir nefes çekiyorum
dışarısı soğuk
dişlerim birbirine vuruyor
çöksem dizlerimin üzerine
biliyorum kapanacak gözlerim
korkuyorum aslında
hiç birşey düşlerimdeki gibi değildi
uzun yol çizgileri
ara sokaklar
yanımdan geçen insanlar
yenmiş tırnaklarım
kirli yataklar
yastıklara düşen saçlarım
inkar edebilmeği isterdim
hücrelerime sinen laneti
kaç iklimden geçmem lazım
kaç geceyi bağlamam lazım bir diğerine
kimbilir....
öyle çok sevdimki onları
öyle umarsız düştüm yollara
her defasında başka bir otobüsün camına yasladım başımı
hepsi soğuk ve kalbim hep kırılgandı
çoğu zaman kırılan parçalarımı bırakarak ve yutkunarak
arkama bile bakmadan, daralan nefesimi sıktıkça sıkarak
döndüm...
yine başladığım yerdeyim
mavi duvarlara düşüyor gölgem
şimdi kış
pencerem kapalı
yine soğuk.....





neslihan öncel/ kırık zaman

aralık 2008












..

16 Aralık 2008 Salı

pencere

?












kırık bir pencerenin boşluğundan sızıyor gölgeler
odamın duvarlarına çarparak ve kanatarak dört bir yanımı
içime bıraktığın kara boşluğu boyuyorum

gözlerin

eski bir mevsim
sözlerin
deli bir rüzgar
dokunsan omuzlarıma

depremler olucak bu şehirde
biliyorum...








neslihan öncel/ kırık zaman
aralık/2008














....

4 Aralık 2008 Perşembe

hiç








hiç birşey eskisi gibi olmayacak....
hiç...

3

2

1

...........................................



















































.