28 Şubat 2009 Cumartesi

nefesimi tutup dokunabilsem omzuna

.








"ve şimdi ruh kesiklerim ne zaman kanasa,
yumuyor gözlerini içimde kömür karası bir yara."



arkasında bir duvar olmalıydı her insanın. herşeye küs olduğunda, dönüp sırtını hayata, o duvara yüzünü saklamalıydı. ardına saklanmalıydı belkide... kendinden bile saklanmak istiyor insan bazen. ağır geliyor bedeni, taşıyamıyor ruhunu... unutmak eski bir düşü, bu kadar zor mu gelir insana? unutamıyorum sırtıma hünerle işlenmiş mevsimleri. kendi düşlerimin altındayım, yazgım tarafından işgal edildi hayallerim. beni, benim bile bilmediğim biri, birşey, biryer bağlıyor ayak bileklerimden buralara. gitmek istiyorum. gitmek istiyorum buralardan!!! gözlerim açık izliyorum olup biteni etrafımda. bir göz kırpışında tek tek fotoğrafları kalıyor insanların gözlerimde. geçmişe emanet, omzuma yük, dilime mühür, kalbime sancı, içime açılan kör kuyuları kalıyor insan yüzlerinin... dayanamıyorum artık, aceleyle alıp verdiğim nefeslere... soğuk, bedenimin kırıklarından içime giriyor, üşüyorum... kaygan bir asfaltta yürüyorum, sıcaklığını ben den mahrum etmiş güneşe kızarak ve söylenerek terli avuçlarıma, yine kendimle yürüyorum. hep yalnızdım bu yolda. bir süre yanımda yürüdü insanlar, zaman zaman değişerek isimleri.. sonra tek tek ardımda kaldılar, bir süre sonra ayak sesleri bile duyulmaz oldu. unuttum kokularını. esti rüzgar, yağdı yağmur silindi renkleri. şimdi arkamda heryer siyah. "neredeyim? kimim ben?" bilmiyorum...




"önümde koca bir şaşkın zaman,
ben baktıkça yüzümü tokatlayan."




bir balığın kalbine sıkıştırılmış kadar küçüktü hayat. içinde yüzdüğü denizin ortasında, girdaplardan habersiz taşımaya çalışıyordu hayatı, daha büyük sulara. oysa tüm sular kendine akıyordu insanın. biliyorum, duydum çok zaman önce, uzakta bir adamın sessiz çığlıklarını. bana benziyordu gözleri... gördüklerini unutmak için gelmiş, yürüyordu kaldırımda. ağzımın kuytu yerlerine sakladığım cümleler vardı benim. avaz avaz bağırıp söyleyemediğim. bu yüzden yazdıklarımızı hep sildik karşılıklı, iki korkak çocuk gibi. bu bizi daha korunaklı yapar sandık/dı/dım... sanılarla nasıl geçer bir ömür? nasıl seyreltir dudağımızdaki tuzu, eriyen buzlar? üzerinden geçtiğimiz tahta köprüler sallanıyor, ha yıkıldı ha yıkılacak... köprünün altındaki sular hep tersine akıyor. geçmiyorzaman . aklımdaki ölüm, dır dır eden yaşlı bir kadın misali konuşuyor benimle. gitmek istiyorum. gitmek istiyorum buralardan...




"büyümesine izin vermediler düşlerimin,
oysa senin içinde ekmiştim hayalden topraklara.
düş!"





renkleri dört mevsim önce sararmış masallar yazdım sana. doğmamış oğluma anlattım. ozaman, daha uzak bir ülke oldun sen. en çok ozaman özledim seni. iki düşü bir araya getiremeyen yazgıya isyanım. yazıp yazıp sildiğim, sonra unutmak istediğim cümlelere emanet ettim seni. kokusu çoktan unutulmuş bir rüya var yastığımın altında. uyuyabilsem keşke... uyuyabilsem ve görebilsem, nefesimi tutup dokunabilsem omzuna . söyleyebilsem yarım kalmış tüm sözleri...






neslihan öncel / kafes
kış 2009





..

27 Şubat 2009 Cuma

herkes ister saklanmayı bir başkasında...

.



yarımları rüyayla eşitleyen sözün sahibine....







"herkes ister saklanmayı bir başkasında"






şaşkınlıkla kendi etrafına bakınan bir adamın, asıl söylemek istediklerini gördüm gözlerinde. aramızda eski bir çocukluk düşü, bir bisiklet, birkaç misket, yarım kalmış bir masal, suskun ağzı ve korunaklı cümleleri vardı. bir başkasında saklanmak uzun kış geceleri, acemi bir firari gibi unutmak saklandığı yerleri zordu...zihninden ellerine uçan cümlelerle anlatırdı imkansız yolculukları. "neresi olursa... neresi olursa gitmek istiyorum.. " derken, daha çok saplanıyordu o kente.
insan avuçlarına almadan yalnızlığını, anlayamıyor hayatı. aynalarla kavga ediyor, bedeninle savaşıyor, içindekileri sayfalara haykırıyordu.




"dedi ki; sakın kalbine bakma...
belki yanından geçerim.
omuzum omuzunu görür.
selamlarım seni akşam üstü"



ruhumu oradan oraya savuran, kırlangıçlara ait bir genişlik isteği belkide... bir uçurtmanın elinden kaçan ipi, yolunu kaybetmiş sözler, korunan kalbine ulaşan nefes... gözümün değdiği duvarların sessiz hali, yatay aşkların dikey yalnızlıkları...yaşam bi çığlığa dönüşüyor zamanla... yankısı olmayan bir çığlığa!!! sessiz olur herşey, senin bile haberin olmadan. bir başkasında saklanmak isteği, hergeçen gün zorlarken kemiklerini, daha da yabancalışlıyorsun kendi ellerine.




"dedi ki, senin için neysem oyum,
öylece duruyorum orada."



zaman içinden geçiyor bazen, işte en çok ozaman acıyor insanın içi.. böyle zamanlarda yaşama daha çok inanmak istiyor insan, bir başkasının korunaklı cümlelerine sığınarak...






neslihan öncel / kafes

kış 2009






..

22 Şubat 2009 Pazar

sayıklamalar

....




bu gece tıpkı önceki geceler gibi kendinle başbaşa kaldığında, yani etraf kendi karanlığına sığındığında, üşüyen ellerini ısıtmak için hazırladığın kahvenin dumanına bıraktığında dudaklarını, yani her zaman yaptığın gibi sıradan bir kaç cümlenin içine düştüğünde... hiçbir şey söylemeden ve hiç kimseye dokunmadan gözlerin, belki elinde bir şiir kitabı ya da bir kaç fotoğraf... odanın gri duvarlarına yazılan kaderinle başbaşa kaldığında dile geliyorsa yüreğindeki çizikler, yağmurlar temizlemiyorsa ellerindeki kiri, dokunduğun herşey hiç olup karışıyorsa toprağa, son kez arkana dönüp bakıyorsan odana, bacaklarına dolanan çarşafa, saçlarının döküldüğü yastığa, "bu şehir üstüme geliyor!" sözleri boğazına tıkanmış, nefesiz izliyorsan tavandan sarkan geçmişini, cesaretin kapıların arkasına saklanmış, dizlerinin bağı çözülmüş tir tir titriyorsan, yığılıp kalıyorsan o odanın orta yerine, ellerini bacaklarının arasına alıp inkar ediyorsan kendini, yaşadığın herşey sömürüyorsa kelimelerini ve öfkeden duvarları teklemelek istediğin halde bunu yapacak gücün kalmadıysa eğer, ateşin bedenini karış karış kapladıysa, gözünden düşen damlalar söndürmüyorsa bu alevi, yani avaz avaz bağıramıyorsan, yenildiysen ruh kesiklerine, rengini kaybettiysen ve yarım kalıyorsa herşey tıpkı bu yazı gibi, üzügünüm...

böyle olsun istemedim. buradan çekip giderken arkamdan bağırsın istemedim hiç kimse. bahara sakladıklarım vardı. ertelediğim yolculukların ardından sakladığım sözcüklerin hesabını veriyorum kendime. gitmeliydim. gitmeye mecburdu tüm adımlar. odalarda dolaştım, eşiklerden atladım, rengimi aradım her aynada. meğer ne zormuş içinden geçenleri anlatmak, sessiz bir evin buğulanmış camlarına...






neslihan öncel / sayıklamalar
kış 2009


...

21 Şubat 2009 Cumartesi

duvar notları

..



"yarım ağızla söylenen bir sözün pişmanlığıyla başladı herşey.."





kendime kuşkulu geceler yaratıyorum.. hüzünlü uykular. sahiplerine geri verilmek üzere sakladığım cümleleri yatağımın üzerine seriyorum. yağmur yağıyor üşüyen sokaklara. zaman öyle gelişi güzel siliyorki kendini, asıl silinmesi gerekenleri hep bize bırakıyor. buğulanmış camın karşısına geçip, işaret parmağımla bir kaç harf çiziyorum. içimden avaz avaz bağırmak geliyor... ben, sadece unutmak istiyorum!!! gittiğim şehirleri, yürüdüğüm yolları, merdivenleri, apartman boşluklarını, başımı koyduğum yastıkları, uyuduğum yatakları... ezberlediğim şiirleri, dinlediğim şarkıları, okuduğum kitapları, insan seslerini, martıları ve sevdiğim tüm adamları.. bir nehir olmak, kıvrılıp yatağımda akmak denizlere.. kaybolmak istiyorum...







neslihan öncel / duvar notları
kış 2009

..

8 Şubat 2009 Pazar

ve zaman geçmiyor buralarda...

..

"sahipsiz gölgeler gibi,
savruk ve şuursuz yürüyoruz.
ardımızda güneşi ve umudu bırakarak.."






çok düşündüm. geceyi sabaha emanet ederken gözlerim, ürkek bir kuş gibi camın önünde izledim hayatı. insanlar bir yaprağın rüzgara karşı duramayan yüzü gibiydi. çok düşündüm savrulmayı, savurmak değildi niyetim. öyle gelişi güzel dağıtmak istemedim sözlerimi. zordu akıntıya karşı direnmek ve yanından geçip giden sesleri öylece izlemek... şimdi eski bir kitabın son kelimesi gibi gibi kokuyor ellerim.içime sen diye dumanı çekiyorum derin derin. ve zaman geçmiyor buralarda...








neslihan öncel / duvar notları
kış 2009




..

4 Şubat 2009 Çarşamba

sözünden dönmüş bir uykunun, yarım kalmış dauları...

..






"az sonra sesssiz bir yalnızlık başlayacak aramızda
sen orada dur şimdi... kal gelsin dizlerine...
sus gelsin dudaklarına... nefesini tut, duymayayım..
bilmeyeyim orada beni izlediğini..

ve bunu rüyalarına anlat o duvarın arkasında...."








içimden, öyle derinden bir yerlerden kelimelerden ırmaklar akıyor ağır ağır.. senin göçünü taşıyor hayalden denizlere... gözlerin mi dokundu dudaklarıma? ben mi öptüm gözlerini? hatırlamıyorum... sen elini saçlarıma sürdün, yağmur uyudu... sen gülümsedin, ay sustu.. kokunu hatırlıyorum... daha fazlasını değil. ya da daha azı yok ardına bıraktıklarında... buluta mecbur değildi yağmur. akacaksa akardı damardaki kan. ellerimdeki çizgiler yön değiştiriyor şimdi. yazgım bir düşe kanıyor...


kelime oyunlarından sıkılmış bir şiir kadar isyankar parmaklarım. neresinde kim var bu satırların... hangisini daha çok sevdim ki ben.. bilmiyorum... gidesi gelmiş bir gölgeyi durduramıyor zaman, uykusu kaçmış bir düşü kandıramyor hiç kimse.. sözünden dönmüş bir uykunun, yarım kalmış daularını yazıyorum şimdi. yeni göçler yaratıyorum... yeni bir kalp atışı, yeni bir nefes omuzlarıma, yeni bir rüzgar, yeni bir renk, yeni bir güneş belkide sabah olur diye... olurmu?

rengine mi aldanmıştı bileklerim? o yüzden mi ağır geldi soluğun kendine? bilmiyorum. gitmek istedin gittin... kelimelerce sustum sana... bilmedin şehrime yağan yağmurla uyudu gece.. görmedin karda bıraktığım ayak izlerini... artık sensizde uzun cümleler kuruyorum. camın önündeki menekşeyi seviyor gözlerim ve ellerim unutuyor dizlerini... yeni şarkılar dinliyorum, tanımadığım insanları selamlıyorum sokakta, korkmuyorum konuşmaktan... zaman geçip gidiyor.. haklıydın aslında, zamanla acında hafifliyor..



kesik cümlelerin var ben de kalan, eski bir mevsim gibi soluk, sararmış ve hüzünlü.. kanıyorda üstelik. bir devrim yap kendine ve gel son kez aslında. aslında son kez gel.. ve ben de kalan bu dilsiz göçü taşı...







neslihan öcel / adam

2009 kış








..

3 Şubat 2009 Salı

Pour toi...

...


A...





Pour toi
j’ai caressé la nuit
Elle avait une douceur d’oiseau
endormi dans ses ailes
Pour toi
J’ai embrassé la nuit
Et mes lèvres ont gardé
Ce bleu profond ou tu plonges le soir
a l’heure ou les histories
font un lit
pour tes rêves







n......


...

2 Şubat 2009 Pazartesi

bilmediğim bir adamın düşündeyim...

..







"bilmediğim bir dilde şarkı söyleyen adamın sesini dinliyorum. anlamını bilmediğim kelimeler, kemanın sesine karışmış odamın duvarlarına çarpıyor. bir kaç tane sigara izmariti, bir fincan kahve, ezberimden silmeye çalıştığım bir kaç telefon numarası, unutmak istediğim bir kaç isim, bir gün lazım olur diye sakladığım gelişi güzel yazdığım notlar, yine gece, sobam sönmüş, saat 04:47... "






bir yerlerde dilini bilmediğim bir adamın düşündeyim.. bunu biliyorum ... yatağına uzandım, başımı yastığına koydum.. ona bakıyorum sessiz ve sakin. parmak uçları saçlarımda dolanıyor, alnımda şimdi ve gözlerimde... hiç bir adamın eli böyle okşamamıştı kirpiklerimi...
içimde dilsiz bir düş elleriyle yüzümü ezberliyor. bu kadar ılıkmı olur düşden bir adamın elleri. şaşırdım. ona bilmediği bir dilde, şiirler yazdığımdan habersiz gülümsüyor bana uzaktan. uzansa dokunacak saçlarıma, uzansam sımsıkı tutacağım ellerini... tanımadığım bir adamın uykusunu düşlüyorum şimdi.
insan bilmediği bir adamın kokusunu duyar mı böyle, nefesini hissedermi omuzlarında... garip..
gülümsüyordu, herhangi birşeye değil ya da her hangi bir sözüme. o orada bana bakıyor ve sadece gülümsüyordu. ellerine ılık mevsimler bulaşmış gibi yaklaştı yanıma. bir kaç adım... sonrası yoktu.. gülümsüyordu. gülümsüyordum..
bütün güzel kelimeleri azat ettim, satır aralarına saklamadım adını..içime yağan yağmurları gizlemedim , gülümsedim.. gülümsedi.. yağmur kokuyordu bileklerim. uzansa öpecekti ellerimi, uzansam öpecektim... bir yerlerde dilini bilmediğim bir adamın düşündeyim.. gülümsedi.... gülümsedim.. sessizce uyuduk...









neslihan öncel/düş
2009 kış







..