29 Kasım 2007 Perşembe

sınır

Hep aynı soruları soran bir kadının, kendi kemiklerini kemirmesi kadar tehlikeliydi aynalara bakmak ve kendi yüzünü okşamak elleriyle.. Kendine üflemek tenindeki tarçın kokusunu, ellerine yalanlar bırakmak kadar keskindi sınır..
Güçsüzüm ve giderek tükeniyor hücrelerim de ki, kırmızı halklar.. Güçsüzüm.. İşte bu kadar, işte kocaman, işte ben buyum!! Diyecek bir ben tükenmek üzereyken ve hatta bir benin kalmadığını anlatmaya uğraşırken, duvarlara yazmaya çalışırken, neden konuşuyorum hala !!!
Susmalıyım.. Ve artık çenemi kapamalıyım, geçmiş ve geçemişe ait bütün odaların kapılarını ardına kadar açmalıyım.. Belkide yürümeliym odalarda, basmalıyım yerdeki halılara.. Cebimdeki akrepleri, karnımdaki yılanları çıkarmalıyım.. Gözlerimi sökmeliyim yerlerinden ve ellerimi durdurmalıyım.. Kırmalıyım bütün kemiklerimi, un ufak oluncaya kadar ve yakmalıyım kanımı, savurup atmalıyım rüzgara, henüz kar yağmadan.. Soysuz renkler beyaza gömülmeden yapmalıyım..
Uçurumun kenarında oynadım hep, hemen kıyısında ki otları okşayışını sevdim rüzgarın.. Korktuğum halde, dizlerimin üzerine düşüceğim halde, kanayacağını bildiğim halde, geceyi sevdim, karanlığı sevdim..
Kendimden aldım öcümü sabahların körlerinde, kör olmak istedim, bozmak istedim oyunlarımı.. Daha da kaybetmek, daha da yitirmek istedim uzun saçlarımı.. Bile bile batmak istedim oraya, tam buraya, dibe gömülmek ve "vurguna gitti "desinler istedim ardımdan.. Kendi içim de gizli bir savaş bu ve artık bitirmeliyim..
Sınır da ki dikenli tellere takıldı kırmızı elbisem ve ayakkabılarıma çamur bulaştı.. Kurtulmalıyım ve temizlenmeliyim.. Eve dönmeliyim, merak etmişlerdir beni balıklarım.. Eve dönmeliyim ve sokağımı sevmeliyim ayaklarımla.. Limon ağacını kontrol etmeliyim, yeni bir filiz vermiş mi diye.. Mutfağa girmeliyim ve bir çorba yapmalıyım, önce kedime süt vermeliyim sonra babama orta şekerli bir kahve..
Sonra.. Sonra başımı avuçlamalı ve eski fotograflara bakmalıyım. Dünyadan bir haberken, erkenken yani, çocukken, bilmiyorken yıldızların ne olduğunu, "o ıhlamuru içmeyeceğim" diye ağlarken, saçlarımı örerken annem, babam uyumadan önce masal okurken, Tanrının kim olduğunu bilmeden dua ederken yani...
Sonra.. Sonrası yok, aslında varla yok arasında bir sınırda, sigaramdan çıkan mavi bir duman var sadece.. Hepsi bu..
"babam bana masal okur mu bu gece?"

28 Kasım 2007 Çarşamba

yazdım

Herhangi bir şehir, herhangi bir yol, herhangi bir ev ve o eve ait soğuk odalar, duvarlara çakılmış gelişi güzel çiviler ve çivilerin üzerine asılmış yüzler, kokular ve sayılar.. Saydım herbirini ve gördüm seslerini.. Bir, iki , üç değildi yüzden geriyeydi..

Parmağımın üzerinde karıncalar yürüyordu ben gözlerimi yakarken odadın orta yerin de, dizlerinin dibin de, ayaklarının hemen önünde, sen yüzümü öperken..

Bir renge boyanmak, dudaklarımın arasına aldığım bir jilet kadar keskin ve yakıcıymış aslında.. Gözlerimi kestim ve karnımı tekmeledim, sen arkanı dönerken..

Tek ayağımın üzerinde denge de durabilmek kadar sallantıdaydı sana gelip gitmelerim.. Yere basmak istedim iki ayağımla, çıplak ayaklarımla odanın orta yerinde sen bana "sessiz olmasın" derken aslında ben avazım çıktığı kadar bağırmak istedim.. Gırtlağımı ciğerlerime kadar yırtarcasına bağırmak istedim.. Köpeklerin karanlık ormanın derinlerin de dolunaya uluması gibi..

Düşe yazdım, güze yazdım, oraya ve buraya yazdım, sana yazdım, sen camın önündeki tozları temizlerken, camın buğusunu parmak uçlarınla severken, kapını sonuna kadar açarken rüzgara.. Koltuğunu biraz öne çekerken, gelenleri uğurlarken akşam üstü ve sobaya bir kaç tahta parçası atarken ve yüzümü bölerken orta yerinden ve gözlerimi yırtarken sen, yazdım..
Koluma yazdım, yüzüme yazdım, yüzkere yazdım aynı üç kelimeyi.. Birbirinin aynı.. Herhangi bir zaman ait değildi herhangi bir yoldan geçmemişti henüz eskiyen rüzgar.. Ama yazdım dilimin ucuna ve sakindim söylerken.. Adın vardı başında ve ben adım adım geldim sokağına.. İşte oraya!! Adımlarını saydığın yere, sana en çok benzeyen yere yani.. En çok sen olmayı sevdim seni sevmeden önce.. Önce dilimi boyadım ve arkamı döndüm denizi olmayan şehre..
...
Şimdi kesiyorum herşeyi ve gömüyorum yanağımdaki çukura.. Herşey senin istediğin gibi, senin istediğin ses de ve solukta olsun.. Olması gerekliydi ve olması gerektiği zamanda oldu işte..
Yani senin istediğin gibi..
Yazdım ve suya bıraktım yarının gözlerini..

26 Kasım 2007 Pazartesi

!!!


Her şey iki kişilikti.. Duvarda ki yüzdüğüm resim, yüzümü sürdüğüm tenin ve o akşam üstü, saat yediyi beş gece yol iki kişilikti.. Kulağına söyleğim yalan, kendinle sevişen sessizlik, ezildikçe akan içim, içimden dışama çıkan terim, elim, parmağım ve boynum..
Gözlerimde konuşan kadın vardı.. Sana söylüyordu aslında ben dudaklarımdan itiyordum ona ait hayatları ve yalanları belki de gizlediği hesapları.. Kaç hesabı vardı yarına ve kaç isimsiz, beti benzi atmış gecesi..
Yüzündeki çizgeleri kopardı attı kadın ve sakladı ağaç kavuğuna, o gördü ve arkasını döndü.. Sadece sustu.. Mucizler beklemiyordu kadın ve zaten inanmıyordu da gökkuşağının yedi rengine..
Ruhunu astı çoktan saçlarına ve vazgeçti kokundan..
Vazgeçti..

25 Kasım 2007 Pazar

son

Büyücüler şarkı söylüyorlar kulağımın arkasına, bağırarak çirkin sesleriyle, ve içimi kemiriyor yazdıkları, göbeğimden kasıklarıma, kasıklarımdan ayaklarıma, ayaklarımın altlarına tam oraya işte.. Görmediklerini görüyorum ve bilmediklerini, sayıyorum tüm sesleri ve gözleri .. Var,var,var evet var gözleri, onlarında var gözleri.. Bakıyorlar, ağızlarının kenarına birikmiş sularla bakıyorlar kapının deliğinden ve tavan arasından.. Tam oradan işte, sol omuzunun hemen üstünden.. Üşüyorsan eğer; gölgeleri üstünde.. Bundandır öyle donuk bakman duvarlara ve bundandır yanan sobalara odun diye kendimi atmam..

HAYIR!!

Buna izin vermeyeceğim.. Beni azad etmene izin vermeyeceğim.. Şimdi sus ve dinle.. Biraz da dinle ve sus.. Efendi değilsin.. Köle değilim.. Hayır değiliz.. Yokuz bile aslında…

Kendimi kendimden bölüyorum ve soyuma küfrediyorum, sopuma ve sana küfrediyorum.. Her bir parçamı sana boyarken ben.. Küfrediyorum, ağzımı doldurarak, sana boşalarak ve ona.. Her bir parçamı çarmıha gerdim çiviledim her birini.. Tek tek.. Boyadım senin gözlerine ve her birinin boynunu vurdum.. Kestim.. Attım.. Ellerimle kazıdığım kuyulara attım, üstüne sönmüş yıldızlar örttüm..

Kanıma karıştı buzdan kopan parçalar.. Parçaladı ve sallandırdım ve kuruttum kanımı güneşte.. Bak yine akşam oldu.. Kendimi böldüm ortadan.. Biri sana diğeri sana.. Önüme geleni kestim, biçtim iplerin ardına saklandım.. Saklandım.. Şimdi sus ve dinle.. Ve kimseye söyleme bu ipin ardında olanları.. Rengimi ve kokumu kimseye anlatma.. Köklerimdeki intihar eden kelebekleri ve üstüme çıkan merdivenin yerini söyleme..
Sana karşılıksız vermiştim dudaklarımın kenarında biriken susamları ve bir fincan çayı ve soysuz etimi ve oraya izler bırakman için kalemi.. Sana karşılıksız bir sevişme verdim.. Arkanı rahatça dönüp uyuyabilmen için yanağımdaki çukura.. Tam oraya..


Duyuyor musun, çeşmeden damlayan suyun sesini ve kuruttuğun çiçeğin şarkısını.. Sana söylemiştim “su vermelisin” demiştim.. ben söylemiştim sana.. Şimdi kesmeliyim dilimi ve yutmalıyım sesimi.. Sokak köpekleri ulumakta ve ben onları öpmeliyim ya da taşlamalıyım beklide..

Küfrediyorum soyuma ve sopuma gelmişime ve geçmişime ve sana!! Sana küfrediyorum, parmaklarına ve tırnaklarına.. Kaburgalarına ve diline.. Hücrelerinde dolaşan gerçeğe ve lanet ediyorum kaybettiğin zamana..

Uzak bir iklimde olmayan bir mevsime söyledim ben her şeyi, dudaklarımdan sızdı, aktı, indi göğsümden aşağıya oralarda bir yerlere, aralarda bir yerlere yani..

Her nefesinde başka bir tutsak an vardı ve karanlık, korkmadım!! Ağzından içeri, daha ileri aslında daha derine, gırtlağından ciğerlerine soktum ellerimi ve kızgın köpekler bıraktım sana.. Dar odalarda dolan şimdi, oradan oraya git, sonra tekrar gel.. Perşembe git sonra hiç gelme bir daha mesela.. Tenha yerlerde dolaş karanlık adamların yanından geç ve onları dinle kuytularda.. Hain planlarını boz, pusuya düşür onları da.. Ya da kalabalılara dal, onların ortasına, efendilerin ve kölelerin olduğu kalabalıklara.. Ve bir seçim yapmalısın beklide, efendi mi, köle mi olmalısın? Ya da en iyisi bir hiç olmak mı sence?

Perşembe git ve bir daha dönme aslında.. Evini ateşe ver tek bir kibritle.. Çivileri sök, camları kır ve yatağını boğ da git.. Yatağında boğul da git.. Kendi hücrelerini dişlediğin tırnaklarınla çiz ya da onlarla doldur öyle GİT!! Bana söyleme ve kendine.. Kimseye bir şey anlatma bunları yaparken..

Saklandım.. Şimdi sus ve dinle.. Ve kimseye söyleme bu ipin ardında olanları.. Rengimi ve kokumu kimseye anlatma.. Köklerimdeki intihar eden kelebekleri ve üstüme çıkan merdivenin yerini söyleme..

Ben önünden küfrederken GİT ve dönme..


Bak akşam oldu, biraz dinlenmeliyim ve dinlemeliyim kendimi.. Üşümeliyim biraz daha ve ellerimi sokmalıyım bir yerlere…
nslh@n

23 Kasım 2007 Cuma

bilme

Düz yolların yan ceplerine anlattım gördüğüm rüyaları ve içimdeki sayıklayan o adamı.. Avucumun içinde, dişlediğim yerde, en çok kokan yerde yani nefessiz bekliyordu.. Anlattım ona..
Gözlerimde ki akreple yelkovanın oyununu.. Oyundaki hileleri ve tuzakları.. İnsanları ve yüzlerini.. Ait olmadıkları hikayeleri..
Sen de yalnızdın aslında ve kimsesizdin o şehirde.. Bana ve sana.. En çok da bana ve öteki sana.. “Dönmelisin” derken ve “özledim” diye önüme bakarken ben gerçektim aslında.. Gerçektim.. Vardım ve biliyordun sen de bunu.. Adın gibi biliyordun.. Adın gibi koyular akıyordu her yerinden ve dudaklarından gecenin duası düşüyordu…
Çekip gitmeliydi buralardan.. Bu sokaklardan ve ayaklarımın bastığı her taştan ve ayaklarımın gittiği her yönden.. Çekip gitmeli yabancı sokaklara vurmalı, vurmalı ayaklarım başka yolları okşamalı beklide rüzgar yavaş yavaş zehirlerken beş parasız “zan” larımı..
Kaç kere ekledim tenindeki tuzlu suyu yüzüme, kaç kere boşaldın köklerime ve kaç kere ağladı ellerin..

“Sakın yorulma”

“Sakın yorulma!!” dedin bana.. Sakın yorulma!!.. Yorulmadım.. Yorgun olan sendin, yorgun olan düşlerindi, yorulan senin gecendi aslında.. Ben tek camı doğuya bakan bir çatı katıydım seni yoran bu şehirde.. Avuç avuç okşadım seni, kibritten evler yaptım sana ve masallar anlattım hep sonu güzel biten, elmaların adil dağıtıldığı ve herkesin mutlu olduğu masallar..Gözlerini tuttum ve kaybettiğin zamanı aradım gecenin tombul yanaklarında.. Sonra saçlarımda salladım seni uyuttum koynumda.. Sen göğsümle oynadın çocuk ellerinle ve usulca bıraktım oradaki yatağa.. Üstünü örttüm tembel bir mumun ışığında…


Uzun bir gecenin ardından, büyük bir nefesle gireceksin kurşundan yapılmış kalemin içine.. Ve ben aynaya bakacağım ve sayacağım yüzümdeki köyleri.. O köylerdeki ölüleri ve ölülerin gözlerindeki renkleri yutacağım senin için…

Şimdi sen bunları bilme.. Ya da şimdi sen bunları anlayama, anlama ya da..


Anlama..
Anlayama..
Bilme sen bunları..
Bilme..

Oysa ne çok söylemek isterdim o iki kelimeyi sana..

söz

Gözlerimi çamura gömdüm.. Bana gözlerini ver.. Ben senin yerine de bakarım hayata.. Senin yerinede bakarım o duvara ve hiç bir yere.. Bana gözlerini ver.. Söz veriyorum uslu olacağım, sesimi bile duymayacaksın.. Ayak topuklarımı sana veriyorum ve eline keskin bir bıçak.. Kes ortasından ya da yanından, sağıdan ve solundan.. İliklerimi söküp alacağın yerden yani, iliklerimi söküp atacağın yerden yani..
Bana gözlerini ver.. Gözlerimi çamura gömdüm, sonra üstüne bastım.. Ben senin yerine de zorlarım hayatı.. Senin yerine de sokarım parmağımı her deliğe.. Ve her deliye de gülümserim sevgiyle.. Bana gözlerini ver.. Söz veriyorum sesimi bile duymayacaksın olur olmaz saatlerde.. Gel demeyeceğim ve GİT.. Git demeyeceğim ve KAL.. Kal demeyeceğim ve DUR.. Dur demeyeceğim sen sırtımı döverken..
Ayak topuklarımı verdim sana ve eline paslı bir bıçak.. Sök al iliklerimi ve kurut kanımı avuçlarında..
Bana gözlerini ver.. Her şey çok daha iyi olacak.. İnsanlar gelip gidecek bir yerlerden, oralardan buralardan anlatacaklar ve ben şarkı söyleyeceğim içimden, derinden bir yerlerden.. Sofralar kurulacak, dünyalar kurtaracaklar, hayatlar yaratacaklar bir lokmada.. Burnundan üfleyecekler ılık ılık sevdiğin kokuları.. Söylesene en güzel hangimiz kokuyordu sen sırtını dönerken o boşluğa ve sarkıtırken ellerini bacaklarından en çok neren sızlıyordu???
Gözlerimi çamura gömdüm, bir kasım günü saat tam onbiri üç geçerken evinin bahçesine gömdüm gözlerimi.. Fesleğenin hemen altına...Oraya..
Söz veriyorum uslu olacağım, sesimi bile duymayacaksın.. Ayak topuklarımı sana veriyorum ve eline keskin bir bıçak.. Kes ortasından ya da yanından, sağıdan ve solundan.. İliklerimi söküp alacağın yerden yani, iliklerimi söküp atacağın yerden yani..

Söz veriyorum sesimi bile duymayacaksın..
Gel demeyeceğim, ve GİT.. Git demeyeceğim, ve KAL.. Kal demeyeceğim, ve DUR.. Dur demeyeceğim sen sırtımı döverken..

21 Kasım 2007 Çarşamba

bahçe...

Bu iki yüzden biri gerçek değil.. Benim iki yüzüm.. Senin iki yüzün.. Belki biri benim diğeri senin yüzün.. Ama biri gerçek değil.. Bu yüzden yüz defa vazgeçtim o bahçeden.. Oysa seni götürmek istediğim bahçe herhangi bir yer değildi.. Herhangi bir bahçe değildi.. O bahçe benim ellerimdeki, dizlerimdeki ve dudaklarımdaki izlerin ilk yapıştığı yerdi...
Beyaz dizlerime ve küçük ellerime ve öptüğün dudaklarıma…
Oysa seni götürmek istemiştim o bahçeye..
Dedemin toprak kokan elleriyle ektiği dut ağacı vurdu dudaklarıma.. Ve dizlerim, ceviz ağacından inerken sürttü kabuklarına.. Yara oldu, kan oldu, kabuk oldu, iz oldu dizlerim.. Ellerimi kirazlar boyadı ve beyaz eteğimi.. Küçüktüm.. “Böyle olmaz” dediler.. Bu izler çıkmaz ve bu lekeler..Hiçbir su temizlemez bu lekeleri ve hiçbir ilaç iyileştirmez bu yaraları..”
Küçüktüm..

Geçti!!!

Yaralarım geçti çoktan.. O yaraların üstüne yüz kere düştüm dizlerimin üzerine ve yüz kere kalktım ayağa.. Ben kalktım.. Yüz defa düştüğüm yerden kalktım… Yüz farklı topraktan, yüz farklı tenden uyandım…

Mavi örtülü bir yatak ve bir masa, iki koltuk, gri duvarlar, bir sigara paketi, sönmüş ve kokan izmaritler, boş bardaklar... Herkesin odan da gördüğü şeyler yani..
Neden ben başkalarının göremediği şeyleri görüyorum? Neden konuşuyorum kırmızı perdenle? Ya da rengi neyse işte…
Neden ben duvarlarından sızan sesleri duyuyorum ve neden dizlerim titriyor içindeki denizde yüzdüğümde?

Aslında geçti dizlerimdeki, dirseklerimdeki yaralar.. Kabuk bağladı önce ve ben uslu durmadım kaşıdım her defasında.. Kaşındım, kaşıdım ve kopardım kabuklarımı.. Kanadı.. Ben kanattım.. Çok kanattım ve ben kanattım, izler daha derin olsun diye..

Oysa seni o bahçeye götürmek istemiştim...



Yağmur başlamıştı ve akşam olmak üzereydi.. Eve döndüm sonra.. Üşümüştüm ve sobaya birkaç odun attım, yanına kıvrıldım..

Dudaklarımdan kaydırdım kutsal ismini

İçimdeler, boyumca kadar.. İçimdeler ve beynimde.. Ensemden başlıyorlar törpülemeye ağır ağır, usul usul.. Törpülüyorlar içimden başlayarak, dışa doğru, derime doğru.. Kaç gecedir sürüyor bu işgence.. İçimdeler şimdi, beynimde.. Beynimden gözlerime, gözlerimden ruhuma.. Soğuk nefeslerini üflüyorlar, sırayla üflüyorlar nefeslerini saçlarımın köklerinden.. Köklerim sızlıyor, köklerim yanıyor, köklerim acıyor…

Uyuyamıyorum…

Sağ elim yastığımda, sol elimin parmaklarını kemiriyorum, kanatıncaya kadar yiyorum tırnaklarımı.. Kendimi kendim vazgeçirme planları içindeyim.. Kokumu, rengimi ve saçlarımı unuttum.. Uyuyamıyorum.. Uyuyorum aslında belki de.. Hem de içimden ve dışımdan hepsi iç içe karmaşık.. Vıcık vıcık kara bir çamur gibi.. Bulaşıyor her yerime her uzvuma ve oraya.. Belki de rüya bile görüyorum ruhumun liflerini sıkarlarken.. Ensemden belime doğru, belimden kalçalarıma ve kalçalarımdan bacaklarıma.. Sıktılar, sıkıyorlar ve kesiyorlar sesleriyle göğsümü ve karnımı deşiyorlar..

Ahhhh!!!!

Kül olacağım, buz olacağım, kör olacağım beklide…


“Dudaklarımdan kaydırdım kutsal ismini..”


Gel uyut beni, ya da gel uyandır.. Gel uyandır gördüğüm her neyse gözlerimin içindeki..

Kar yağmadan gel..

Beyaz olmadan olmadan gel rengin…
nslh@n

bil..

Eşit ve adil bir düzenle düşerken yağmur toprağa, sen bilerek açık bıraktın camları ardına kadar.. Esen rüzgar sildi mi tenindeki kokuyu? Kaç kişinin kokusu var kulağının arkasında kim bilir.. Var mı?
Bilerek ve isteyerek açık bıraktın camları..
Sen bıraktın..


Dilimin kemiği kırıldı..Tam buradan, şuradan ve oradan.. Tam üç yerinden.. Üç defa.. Ortasından, içinden ve kökünden.. Üç ayrı yerinden.. Kırıldı.. Ben kırdım o baktı.. Ben kırdım o sustu.. O, orda duvarın köşesine sindi. Ellerini göğsüne bastırdı.. Göğsüne bastırdı ellerini sımsıkı ve kaburgalarına.. Bir ses bekledi belki de gözlerini sağır eden.. Oysa mezar gibi sessiz, mezar gibi soğuk ve yalnızdı arka oda.. Arkada ki oda ve ışıklar yanmıyordu.. Sonsuz bir karanlıktan ibaretti zaman.. Sen gibi.. Senin gibi.. Şimdi ben gibi..



Pencerenin dışında mavi bir ışık, sokağının bir ucundan öbür ucuna gece yarısı ağlıyordu..
Gece ağlıyordu.. Gece yarısı ağlıyordu.. Ben ninni söyledim, o uyudu.. Dizlerime yatırdım onu.. Ayakları üşümüştü ısıttım ellerimle..Isıttım ve ninni söyledim.. O uyudu ben ninni söyledim saçlarına.. Uzaktı ama yakındı.. Şah damarım kadar soğuk ve keskin.. Oradaydı.. Ben değildim.. Ama yakındı, damarımda, şah damarımda.. Soğuk bir dağ gibi.. Uzaktı aslında.. Ben ninni söyledim saçlarına o uyudu.. Geceydi ve gece yarısı ağlıyordu mavi ışığın altında…



Sonra hava açtı, güneş vurdu, gece bilerek açık bıraktığı camlardan.. Kuzeyden esti rüzgar ciğerlerini lime lime parçaladı.. Sızıyla gözlerini açtı, küf kokulu sabaha.. Hala dizlerimdeydi.. Ayakları ellerimde.. Parmakları avuçlarımda..
Çayırlar pusa sarındı.. Sımsıkı sarıldı.. Günü bekleyen uzak höyüklerin gölgeleri, yarların kara çizgileri, küçük tepelerin gölgeleri, gölün kenarındaki söğütlerin elleri, üşüyen çakıl taşları, gri bir sisin içinden susarak belirdi.. Sen gibi.. Senin gibi yani.. Şimdi benim gibi..



Kalkmalıyım yerimden şimdi.. Mutfağa geçmeliyim.. Kapıyı açmalıyım ve bir kahve yapmalıyım kendime.. Bir kahve yapmalıyım.. Sensiz çay içemiyorum.. Tadı yok beş çaylarının, gece çaylarının, ya da ne bileyim aslında bir saati olmadı ki çayın.. Çay içmemiz için bir saate bir nedene ihtiyaç yoktu aslında.. Var mıydı yoksa? Her neyse şimdi bir kahve yapmalıyım kendime ve mutfağa geçmeliyim kısa ve dar sofada yürümeliyim..
Dönmemen gerek aslında ama dönmelisin..

Biliyorsun değil mi?
nslh@n

18 Kasım 2007 Pazar

kabul..

Bir yerden bir yere, oradan buraya, buradan oraya, bir şehirden diğerine, diğer şehirden buraya… Bir yerden bir yere gitmedikçe, gidemedikçe geçen günler uzun, geçen günler renksiz, soğuk ve geçen günler yorucu geliyordu “O”na.. Bir yerden diğerine.. Diğerinden buraya.. Tam buraya. Tam oraya.. Buraya aslında..

Sessizliğiyle ruhumu kazıdı kemiklerimden ve ben koşulsuz sustum ve ben teslim oldum yaprağın rüzgarda savrulan kaderine.. Geceye ve yağmura.. Duman kokan ellerine..
İçinde, en koyu yerinde avaz avaz bağıran edepsiz bir adam, basit ve düzensiz ömrünün o denli hızla geçip giden yıllarını düşünüyordu.. Saatlerce önünde duran soğumuş, bayatlamış bir fincan çaya bakarak ellerini bacaklarının arasına alarak.. Dişlerini sıkarak, gözlerini yumarak ve burnunu çekerek

“Düşünüyordu”


Henüz morarmadı vücudum, gövdemde, buğday rengi tenimde, sol baldırımda dizkapağımın hemen arkasında sıradan izler var sadece.. Dikişlerinden söküldü, dar gelen yüzüme gözlerim, kulaklarım ve dudaklarım.. Yok, hayır, henüz morarmadı vücudum.. Henüz değil, şimdi değil, daha değil.. Önce kanım donmalı damarlarımda, sonra yavaş yavaş ve sabit bir düzen içerisin de çekilmeli içimde son damlasına kadar kanım.. Hala ılık buğday rengi tenim.. Hala ılık..
Aramadım, sormadım, bağırmadım ve ağlamadım.. Yalvarmadım, konuşmadım, beklemedim kar yağsın diye.. Pek çok varsayımın arasında sıkışıp kalırdım belki de, o düzlükte, o anda ve o zamanda.. Kalırdım belki de seninle, sarılırdım boynuna ve koklardım evde olsaydın eğer...
Yıkardım, tarardım saçlarını, okşardım belki de..



Aramadım, arayamadım ve aramamalıydım.. Senin, alışkanlık dediğin şey benim içimde adı olmayan bir renkti sadece.. Anlatamadım, anlatamazdım ve anlatmamalıydım.. Senin alışkanlık dediğin şey benim içimde bir zamandı sadece..

Bir daha sorma bana!! Bana sorma bir daha!!
Aslında bildiğim ve aslında senin de bildiğin cevapların sorularını sorma bana..
Onların ısırdığı yeleri ben öptüm..
"Sadece öptüm.."

Ve ben koşulsuz sustum ve ben teslim oldum yaprağın rüzgarda savrulan kaderine.. Geceye ve yağmura.. Duman kokan ellerine..

17 Kasım 2007 Cumartesi

onlar...

Terk edilmiş bir köy gibiyim. Tüm evleri boşaltılmış kaderine terk edilmiş, gece oldu mu köpeklerin sığındığı bir köy gibi.. Camlarım kırık, kapım kitli.. Kim bilir en son kim vurmuştu kara kilidi üzerime..

“Kapılarım kitli..”

Ve duvarlarımda rutubet kokusu, öyle keskin öyle ıslak.. Beynimde; beynimim tam içinde en derinde, en dipte ve en kuytu karanlıkta, gözlerimden giren damarlarımda ilerleyen tahta kuruları kemiriyor bana kalan birkaç yüzü de..

“Bu sesten nefret ediyorum..”

Geldiler.. Çizdiler.. Emdiler kanımı.. Öptüler.. Vurdular sol omzumdan, kıvırcık saçlarımın değdiği en son noktaya mührü.. Sustum.. Sessizdim.. Sesim yoktu benim.. En son gelen köpek uluyarak almıştı sesimi iliklerimden..

“Onlar geldiler ve gittiler…”
…….

Simsiyahtı gözleri, simsiyah.. Siyahın en koyusu.. Siyahın en dibi… Gözbebekleri kocamandı.. Gördüm!! Korku yoktu, dehşet yoktu gözlerinde ama kaybedilmiş bir zaman vardı.. Kaybedilmiş bir zaman.. O oturdu karşıma, ben oturdum karşısına.. Karşı karşıya ve yüz yüze, soğuktu akşamdı ve Ekim’di.. Ben konuştum O dinledi, ben konuştum O gülümsedi, ben konuştum O çayıma şekeri katıp geldi, şekerimi karıştırıp geldi.. Oturdu karşıma ve ben oturdum karşısına.. Sormadı, sormadım… Ben anlattım O dinledi.. Öldürdüğü “peki” leri hortlattı, topraktan çıkarttı üzerini temizledi ve ben konuştum O “peki” dedi..
Oturdu ve bana baktı.. Bir hayvan gibi, keskin koku alan bir burnu ve küçük dudakları vardı.. Simsiyah gözleri ve esmer parmak uçları.. İçinden geçenler gri duvara vuruyordu.. Gölge gibi.. Onun gibi yani.. Gölge gibi.. “Evet her şey olması gerektiği anda olması gerektiği gibi ama şimdi değil, böyle değil, bu şeklide değil ve bu biçimde değil. ”

Oradaydım.. İçeride, o odada ve o koltukta.. İçerideydim ama onun dışında,. İçimdeydi ama dışımda.. Soğuktu, geceydi, gerçekti ve Ekim di.. Sert bir boylam, renksiz bir enlem ama kesin bir saat düzeni içinde.. Ne içeri ne dışarı.. Ben anlattım O dinledi..

…………..

Gerçekti.. Ve kaybettiği bir zaman vardı.. Yardım istemiyordu.. Yardım istemedi.. İstemedi..
“Adil olmasın”
İstediği ama beklemediği renksiz bir adaletti..
Ben oradaydım.. O koltukta ve karşısında.. Ben konuştum O dinledi… Ve O na anlattım;
Geldiler.. Çizdiler.. Emdiler kanımı.. Öptüler.. Vurdular sol omzumdan, kıvırcık saçlarımın değdiği en son noktaya mührü.. Sustum.. Sessizdim.. Sesim yoktu benim.. En son gelen köpek uluyarak almıştı sesimi iliklerimden..

“Onlar geldiler ve gittiler…”

Dedi ki; “PEKİ”

“Susam biriktirdim ceplerimde”

Sadece bir simit ve sade gazoza yetecek kadar harçlık verirdi annem, ben okula giderken.. Mavi önlüğüm cebinde saklardım ilk tenefüs ziline kadar.. Hatırlıyorum da param hala cebimde mi diye bilmem kaç sefer bakardım cebime.. Evet bugün gibi hatırlıyorum.. Burnum hatırlıyor ve küçük ellerim…
Sonra ilk tenefüs zili çalardı, ben bir simit ve bir sade gazoz almaya giderdim.. Hiçbir zaman tam bir simiti yemeyi başaramadım.. Gazozumda yarım kalırdı... Simiti iki elimle böler, diğer yarısını cebime koyardım.. Sonra akşam olup eve gittiğimde, üzerimi değiştirirken susamlar yerlere dökülürdü ve annem her zamanki gibi söylenirdi;

“susam biriktirmişsin yine ceplerinde”

“Susam”

Aslında hiçbir zaman simit yemeyi sevmemiştim ve ceplerimde susam biriktirmeyi istememiştim.. Annem bana sadece bir simit ve bir sade gazoza yetecek harçlık verirdi..
Ve annem her zamanki gibi söylenirdi;

“susam biriktirmişsin yine ceplerinde”
.........

“Susam biriktirdim ceplerimde”

Ve kırmızı yıllar, uzun yollar biriktirdim.. Tenimde tenler, burnumda kokular, kulağımda isimler biriktirdim.. İnsanlar geldi gitti, yemek yedik çay içtik.. Atladım bir otobüse, ben gittim bir yerlere... Güldük, konuştuk, öpüştük…

“Darbe”

Darbe.. Hiç şaşmayan isabetli darbeler oldu hayatımda.. Her defasında cebimden çıkardım ve çekmeceye koydum hepsini.. Siyah ipliklerle diktim birbirine..

“Yoruldum”

Aslında hiçbir zaman simit yemeyi sevmemiştim ve ceplerimde susam biriktirmeyi istememiştim.. Annem bana sadece bir simit ve bir sade gazoza yetecek harçlık verirdi..
Ve annem her zamanki gibi söylenirdi;

“susam biriktirmişsin yine ceplerinde”

13 Kasım 2007 Salı

Yağmur bu şehre yakışmıyor..


Sevmiyorum bu şehri.. Bu şehre ait sokakları ve sokaklardaki lambaları.. Sevmiyorum...
Yağmur bu şehre yakışmıyor..
Islak asfalta basarak yürüdüm dün gece.. İntihar ediyordu gökyüzü ve ben ağlıyordum.. Sokağının başında durdum öylece, derin bir nefes aldım.. Işığının yanıyor olmasını diledim Tanrıdan.. Dudaklarımdan döküldü aylar sonra bir dua..
"Lütfen Tanrım lütfen ışığı yansın.. Lütfen ığışı yansın.. "
"Lütfen"
Geldim.. Yağmur yağıyordu sokağına, gökyüzü intihar ediyordu sahibi olmayan gece de ve ışığın yanmıyordu.. Kapına dayadım burnumu "belki uyuyordur " dedim içimden "ışığı söndürmüştür bu yüzden"..
Ve ben burnumu dayadım kapına "çay kokusunu duyarım belki " dedim "içerdedir belki bir mum yakmıştır" dedim..
Kapında kaldım.. Yağmur yağıyordu bu şehre ve aslında yakışmıyordu .. Işığın yanmıyordu, çay kokmuyordu ve sen yoktun bu şehirde..
Yüzümün yarısı çocuk yarısı kadındı dün gece.. Çocuk korkmuştu ıslak gece de sokağın sonundaki karanlık adamlardan, kadın üşüyordu.. Çocuk kapında büzüldü kaldı, kadının dudakları titriyordu.. Çay kokusu gelmiyordu küçük evinin kapısından ve ışık yanmıyordu..
Ölmeyi bile beceremiyorum, ve sonu gelmiyor bir türlü rengi olmayan ........ sınırın.. Ellerim kanıyor ıslak tellerini tutmaya çalıştıkça.. Yoksa ben ister miydim her yerim kan koksun, leş gibi.. Ben ister miydim basitçe sıralanmış kelimelerin ardına saklanmayı.. Gırtlağıma kadar kan yuttum.. Tek yapabildiğim bu.. Ölmeyi bile beceremiyorum..
nslh@n
..................
"Bir mumdan olmalı ölümün, gözlerin gibi bilge bir çocuktan...
Çünkü kaybederek büyüdün sen, hep bir veda halinde sevdin, hep bir sevdaya hazırladın geleceğini...
Oysa bir yaprak gibi düştü önüne kaderin,
Çocukluğundan biliyordun, çok sevince boşluğa açılan bir kapı oluyordu hayat.
Yaşlı çocuk... Çocuk bilge...
Öyle çok seviyordun ki, yangından ilk önce kendini kaçırıyordun, kim olduğunu bilmeden...
Sonra odanda sürüyordu bitmiş aşkların o hüzünlü ateşi..."
Cezmi Ersöz

8 Kasım 2007 Perşembe

geç kaldı...

Sahipsiz bir güne iliştirilmiş gecede öptü ateş buzu..
Acı bir nefes bıraktı dudaklarına..
Bu bir intihar!!
Bulutlara dikmişti yağmurları kadın gümüş bir iplikle.
Gelişi güzel döşedi kelimeleri iki basamak merdivene..
Koynuna bıraktı tüm renkleri bir seferde..
Ve her defasında geç kaldı…

7 Kasım 2007 Çarşamba

Ve sana seslendim..

Duy(ma)dın ..

Oysa seni şiddetli bir savaşa davet edecektim az önce.. Kendi elimle verecektim ellerine kılıcı.. İki tarafı keskin iki tarafı parlak.. Gece yarısı kurulan pusular, kanlı tuzaklar, ani baskınlar olacaktı.. Ellerim parmak uçlarınla savaşırken, ben dudağında derin izler bırakacaktım.. Belki esir düşecektim.. Saçlarınla kırbaçlayacaktın elimi, yüzümü, göğsümü, sırtımı.. Ve gamzemin tam ortasından sızan kanla beslenecektin..

” Her şey adil olmalı” demiştin bana…

Az önce sana seslendim..

Duy(ma)dın!!!


………..


Hangi masalın kahramanıydın sen ve hangi masalda tecavüze uğramıştı benim düşlerim.. Hangi masalın karanlık zindanına hapsetmişlerdi seni..

Polyanna denen kız masumiyetini kaybetti.. O bile inanmıyor artık kendi söylediklerine.. Aslına bakarsan başından beri yalancı bir fahişeydi o .. Bir parça mutluluk vaat etti yalandan en uyduruk tarafından ve herkes inandı bu masala..
Söylemiştim sana bazen her şeyi olduğu gibi kabul etmek gerek..
Yalan söylediğinde Pinokyo nun burnunun uzadığı da yalan.. Beyaz atlı prensin pamuk prensesi öptüğünde dudaklarından, uyandığı da yalan. Alında pamuk prenses hiç uyumadı ve aslında bunu beyaz atlı prens de biliyordu.. Sende biliyordun.. Her şey kurgu her şey yalan..
Pamuk prenses korkaktı, beyaz atlı prensi öpmeye cesaret edemeyecek kadar aciz ve prens koca bir budalaydı, bu basit oyuna alet olacak kadar aptaldı…
………..

Ve sonra ömürlerinin sonuna kadar MUTLU yaşadılar.
…………

Ve sonra gökten üç elma düştü…

Biri çayına, biri camına biride yatağına..

nslh@n


6 Kasım 2007 Salı

saat kaç?

Yine akşam oldu.. Ellerim soğuk yüzüm karanlık..
Lanet olsun, lanetler olsun sayısını bilmediğim bilemediğim kadar olsun, ol........
Işıkları söndürdüm yaktım geceyi.Ama sen uyuma bu sefer.. Kapına avuç içimi uzattığımda ve "O"rada(mı)sın diye içim içimi kemirdiğinde sen orada ol..Sonra ben o koltuğa oturayım ve "sus"ayım.. Sen mutfağa git ve bu sefer farklı birşeyler yap oradan dönerken.. Mesela o sefer şekerini koyup karıştırma çayımın.. Sen mutfaktayken ben saçlarımı düzelteyi(m)..Rujumu tazeleyi(m)..
Sonra sarılma mesela bu sefer bana öyle, kemiklerin kemiklerimi sıkıştırmasın köşede.. Göz kapaklarımda bıraktığın nefesi geri al bu sefer mesela.. Ben "sus"ayım sen konuş bu sefer.. Sonra mesela kalmalısın deme o sefer "git" de bana..
Ya da boşver.. Unut hepsini..

Sanırım ağzım yırtıldı, konuşup duruyorum kendi kendime sayıklıyorum senin tabirinle..
Sanırım ağzım yırtıldı..Yama zamanı.. Bir iğne bir de iplik..Mümkünse rengi olmasın iplerin.. Dudaklarımda izi kalmasın..
Saat kaç sahi? Sahiden saat kaç?
Sanırım vakti geldi..
Sanırım özledim..
Sanırım sen bunu biliyorsun...
Sandığımı sandığını biliyorum sanırım..

yazmıyoru(m) demediki..

Bak ne diyorum.. Hımm hani diyorum öle hissedersin ya kendini ya da öyle olmasını umut edersin..Yani demek istediğim aslında.. Başka birinin yazdığı cümlelerde bulursun ya bazen kendini ..
Ya da bulur (m)usun ? Bilmiyorum..
Ben bul-dum..
Kimbilir belkide bulduğumu sandığım şey sadece "san"ılardan ibaret herhangi bir zaman dilimine sıkıltırılmış öylesine sokuşturulmuş bir andı..
Aslında uzun zamandır biliyorum ben, gökkuşağının topraktan çıkmadığını ve altından geçince tüm dileklerin gerçekleşmediğini ve hiç bir şeyin değişmediğini.. Ve aslında bebekleri leyleklerin getirmediğini de biliyorum..
Ve biliyorum ki senin rengini kapatacak başka bir rengin olmadığını..
..........
Uzanmaya ihtiyacım var, yan odadaki yer yatağına.. Perdeyi kapatır mısın lütfen ve üstümü örter (mi)sin?
Uykusuzum..
Tıpkı günlerdir renksiz olduğum gibi..
Günlerdir zıbarıncaya kadar sabahlıyorum.. Gözlerim kırmızı.. Senin bana yumuşak ellerinle verdiğin "gevur yapıyor işte" dediğin ve bana uzattığın çayları demleyip içiyorum sabaha kadar..
Dün gece vanilyalıyı demledim. Sen kokuyordu oda.. Senmişsin gibi aldım içime.. Sıcaktı, tatlıydı rengi koyuydu.. Demliydi ve sertti.. Dün geceden kalmayım, ağzım hala vanilya kokuyor ellerim sigara...
Bu arada sadece "sus "tu kadın yazmıyoru(m) demedi ki..

tık...

Ve sonra "olur" dedi adam..
Ol-du..
Kadın "sus"tu..
Her şey olması gerektiği gibi olması gerektiği anda oldu..
"Olur" dedi adam..
Ol-du..
Kadın "sus"tu..
Orada durursun gözlerin kapalı ve herşeyin daha basit daha sıradan yaşanmasını düşlediğin bir kapı ararsın.. Böyle bir kapı var mıdır, olmalımıdır yada kapı açıldığında içerideki oradamıdır diye sorarsın kendine.. Belki kapı oradadır da sen görmezlikten gelirsin ya da görürsünde çat kapı çalamazsın kapıyı... O kapıyı açmak için elini uzatman yeterlidir.. Sadece bir "tık".. Oradaysa açacaktır..
Sadece bir "tık"..
Ama seni esir almıştır bilinmeyen ve aslında bildiğin ama bir türlü bilmek istemediğin, "peki" deyip geçiştirdiğin her kelimede kapıdan bir adım uzaklaşırsın.. Aslında "O" kapının arkasındadır, kapının diğer tarafındaki kokuya ulaşman için elini kaldırman yeterlidir..
Sadece bir "tık"...
.............
Ve sonra, ben oradaydım.. Elleri yumuşaktı iki fincan çayı kavrıyordu parmakları.. Biri benim diğeri "O"nundu.. Gri duvarlara yansıyordu saçlarının gölgesi... Hava serindi ve üşüyordu.. Aramızda rengi belli olmayan bir karış mesafede ince bir sınır vardı..
Gü-lüm-se-di..
-Bir çay daha?
-Aaa evet lütfen..
Elleri yumuşaktı ve saçları..........
Bak boş bıraktım yine, sen en uygun kelimeyi yazarsın diye..
Yazar (mı)sın?
.......
-O halde susmalıyım
Ve sonra "olur" dedi adam..
Ol-du..
Kadın "sus"tu..

...........boş bıraktım

Hiç bir şey tesadüf değildi.. Herhangi bir tesadüf olamayacak kadar garip bir düzen içerisindeydi her şey, fakat herhangi bir hikaye olmaktan kurtulamadı yinede……
Ben yerleştiremedim adının boş kaldığı yerlere, sana benzeyen kelimeler… Bu yüzden süslemeye çalıştığım tüm cümlelerde noktalama işaretleri vardı…Sen istediğini yaz şimdi oraya… Her hangi bir yere her herhangi bir kelime…

Ya da yazma.. Boşver.. Yeterince yorgunsun zaten, üstüne üstlük boğazında ağrıyor..
Aklımdayken sobayı kurmalısın.. Belki bir poşet kestaneyle gelebilirim ansızın..

5 Kasım 2007 Pazartesi

"bul"amadı..

Dar zamanların içine gizlemişti aşkı.. Kim bilir belkide kendi rengine boyamıştı.. Kimseler görmesin kimseler bilmesin diye.. Kaybettiği bir "zaman" vardı.. Kaybettiği bir za-man.. Aslında kendi beyninin kıvrımlarında hızla ilerleyen ve parmaklarından süzülen kelimelerin toplamında eziliyordu kurduğu tüm süslü cümleler..
.....................

Birden fazla düş vardı gri duvarların arkasına sakladağı.. Sıcak bir yaz günüydü duvarları boyadığında, herkes şikayet ediyordu, sıcaktı ve terlemişlerdi.. Bir eliyle yazdı duvarlara düşlerini diğer eliyle boyadı.. Gri bir duvarın arkasındaydı şimdi buza kesmiş düşleri..
Sıcaktı ve şikayet ediyorlardı..
"O" sadece gülümsedi..
Sadece gü-lüm-se-di..
..............
Noktası konulmuş bir cümleye zoraki virgül eklemeye çalışıyorum.. Biliyorum.. Virgülden sonra gelecek hiç bir kelime değiştirmeyecek kaybettiği zamanı.. Ya da ünlemler şaşırtmayacak "O" nu asla ve tüm soru işaretleri cevapsız kalacak..
O halde?
O halde bu vakit susmalıyım.. Ben "sus" malıyım..
...........................
Ve ben sınırları ihlal ettim.. Düşman topraklarında ruhumu kazıdı bedenimden... herşeyi ve hiçbirşeyi silip attı, izinsiz, sualsiz mesken tuttu benliğimin orta yerine sureti. İçime akıttı tüm soğukluğunu.. Üşüdüm..
Belkide kaybettiği zamanı arıyordu en karanlık yerlerimde..
"Bul"amadı..
Ben sadece bir andım belkide yarım kalmış birşeylerin arasına karışan..
"Bul" amadı...
......................
Biliyor musun? Daha sık bakıyorum aynalara.. Her gün derin bir hal alıyor gözlerimin altındaki çizgiler..

4 Kasım 2007 Pazar

İyi geceler desem, gecen iyi geçer mi?

Önce bir sigara yakmalıyım..evet bunu yapmalıyım..önce bir sigara yakmalıyım..
İlk nefes…
Her zaman işe yarar..
Geceler uzun ve geçmiyor zaman.. Bir şeyler yapmak lazım.. Mesela erkenden yatmalıyım beklide bu gece.. İçimde konuşan kocakarıyı susturmalıyım..
Sarılma bir daha öyle bana ve su vermeyi unutma.. Biliyorum ihmal etmezsin ama yine de hatırlatayım.. Bakma sen bana , kadınsal dır dırlar işte..
İyiyim ben merak etme.. Sadece düşünüyorum…

Sınırlarımı..

Sınırlarını..

Nefesin hala gözkapaklarımdayken benim, bir sınır çizebilir miyim aramızdaki bir karış rengi belli olmayan mesafeye?
Ya da çizilmiş sınırlara parmağımın ucuyla dokunsam ???

………………


-Nasılsın?

-Bilmiyorum..Cevabı sende olmalı..

-Peki..

…………….

Onun söylememi beklediği şeyler bunlar değildi, biliyorum... Benzer öykülere sahip bile değilken ve bir geceyi bile paylaşmamışken, yanında uyumamışken, “günaydın” deyip günü aydın olmamışken ve ben rengini çözememişken hala, ne olduğumuz sanrısıyla kaybolmuşken gecenin karanlığında, müşterek kahırlar savurmayı, birlikte yanıp birlikte sönmeyi istemiyordu şüphesiz...
Kimdiler, neydiler, neden yaptılar gibi bir yığın soru sormalıydım ben ona ki gırtlağında kalan cümleleri bir seferde kusabilsin.. Ben de ah etmeliydim vah etmeliydim..Yangına körükle gitmeliydim..

……………
İyi geceler desem, gecen iyi geçer mi?

3 Kasım 2007 Cumartesi

sobe - len - dim...

Masa örtüsünü yıkamalısın ya da yıkatmalısın.. Geçen yediğim"miz" pastanın kreması bulaşmış ve sigara külleri.. Kararını sen ver artık.. Kararını sen ver.. Evet sen vermelisin bunun kararını.. Ya yıka ya yıkat.. İyi bir temizlik lazım.. Kış temiziliği misali.. Camları açmak lazım camları açmak.. Havanın çok temiz olduğunu söyleyemem ama sende biliyorsun sana da söylüyorum "yağmur..yağmur..yağmur" diye... Yağmur yağacak günlerce.. V e sen söyledin pazar günü kar yağacak.. "Beyaz" Beyaz olurmu dersin her yer? Beyaz olurmu? Eğer yağarsa camları açmalısın.. Evet camları açmalısın.. Masa örtüsüne krema bulaşmış ve sigara külleri.. Gördüm.. Ben gördüm.. Yıkamalısın ya da yıkatmalısın.. Sende biliyorsun bunu...
Bir elimde fesleğen diğer elimde çayın kokusu.. Yüzüm önüm arkam sobe.. Her yerim sen kokuyor.. Sobe ..Yoksa arkamda mısın?
Sobe-len-"dim"..
Aklımdayken sobayı kurmalısın.. Kış soğuk geçecek.. Gecelerde uzun artık..
Ve unutmadan su vermeyi unutma....

1..2..3...tıp..

soluk
Bir soluk almak, solgunluğa bakmak ve sonradasında soluklaşmak..Kaybolmak ve yavaş yavaş belirmeye başlamak, giderek netleşmek..Ama illa ki durup bir soluk almak.. Sakinliğin sukunetle el ele verdiği bir mavi tonda ölümü dinlemek, ona gülümsemek ve yaşama elini uzatmak, el ele vermek ve sonrasında sukuneti sakin olmayan bir şekilde uğurlamak.. Sadece soluklanmak soluklaşmadan..
...........................
kahinler hala yalan söylüyor...
büyücüler yalancı.
.gece güneşten korkuyor...
hepsi bu..
......................
??
Kehanetler bir kahinin ağzından dolaysız direk çıktığı zaman, büyüleyici herhangi bir olayı bir büyücü gercekleştirdiği zaman o an, kıyamet kopmaları birer cennet, cennetler birer kıyamet yerine dönüşmez mi? Rüyaların ters yüz bilgiler verdiği, bazende olduğu gibi yorumlanan yani aslında öylesine anlam bicilen kurgular içinde ne kahin nede büyücüler önem taşır.Öyle mi gercekten? neden bir kahin yada büyücü..neden karanlık çağın mucit ve keşifsel özellikleri tanrısallaştırılıyor ve neden biz bunları özlüyoruz..istediğimiz ilkellik!!! yani mutluluk, yani doğal olanı istemek, yani inanmak istediğimizi kendimize kanalize ediyor ve mutluluğun kalbe düşmesini bekliyoruz..acaba? gecenin güneşten korkması olayı; aydınlığın merkezi karanlık iken neden gece güneşten korksunki..öyleyse gece kendi özünü unutmuş.karanlık güneşe anlam bicen tek bicimdir..her ikiside boşluğun bir parcası..her ikiside aynı halta hizmet etmekte..boşvermeyi deneden mi hiç...Hiçliği sınadın mı boşlukta...biraz soluklan.."tamam her şey gecti, her şey yolunda" demeyecek belki hiç kimse..ama sen bileceksin ama önce soluklan...
....................
soluk aldım..
"soluk" landım..
"soluk" bir nefes aldım içime..ciğerlerime ..üşüdüm.. yerimde saydım üç kere... arkamı döndüğümde çoktan sobelenmiştim..
"sobe"lenmiştim..
haberin varmıydı?
....................
Sobelenmek kader gibi bir şey..doğduğun an sobeleneceğin hüküm giyer ve buna yaşam döngüsü deriz..oysaki her bir kesitte bir sobe lenmek bekler... Bana yalan söyletme, cünkü bilmiyorum görmüyorum duymuyorum..senin acını anlamam olanaksız..
herkes yalnız ölecek...
...................
beklemek
"BEKLEMEK?" güldürme beni şimdi..maskemi dün gece onun yatağında unuttum.."gül"ümseyişim onun yastığında kaldı..yastığının altında...yani yorma beni..yani gidip alamam oradan, yani elimi yastığın altına sokamam..elimi yastığın altına sokamam...yani bu yüzden güldürme beni:) maskem yok bugün..sadece bilmelisin "beklemiyorum"..sen de bekleme ...bilmeni umut et"mi"yorum..yada anlamanı..sende bekleme... "ölüm" sana soğuk bana sıcak...hangi toprakta,hangi yağmur damlasıyla sevişir bilmem..bilmem,bilemem ama..ölüm bana sıcak,bana kalabalık,bana sesli,bana renkli...sana soğuk "kara"nlık gibi..
......................
Öfke kokusu
Yargıc değilim, yargılarla aram iyi değildir, yargılanmak ise benimle aynı minderde oturamaz, kalkar giderim... Ölümün varoluşun vazgecilmez ve en kutsal parcası olduğunu hisettiğimden yorum bile yapmaycağım, çünkü buraya sığacağını sanmıyorum..Rilke yi çok severim, ölümün dili olan bir insandır...Susmak düşsün bana.. Gelelim şu an okurken hisettiklerime; çekilen her acı istenen gizli bir acının cekirdeği üzerine kabuk bağlar.. bağımlılık kavramı cercevesinde sıkışan bir acı.. hazla karışık, biraz güç veren ama illaki özünü koruyan bir oluşum... Annem yabancılarla konuşma derdi klişesi üzerine en çok yabancılara meyil vermemizdeki acıklama herşeyi sunar..tanımadığım birine daha fazla güvenirim derken rahat olmanın verdiği hafifliğini yaşamaya çalışarak kendimize yeniden diş geciririz.. Bir arpa boyu yol almamışızdır aslında, sadece biraz daha uzağa gözlerimi yönlendirmişizdir yerimizde kalarak...Gördüjklerimiz yeni, özel ve bana göre deriz...
aman dikkat....
........................
"DİKKAT" neye dikkat?
kime dikkat?
ne kadar dikkat etmem gerekli?
biliyormusun ben aslında soru sormam..sorular yorar insanı bu yüzden hiç bişiy sorulmamış say... peki...o halde...sormadım say..okumadın say..görmedin "say"....
biliyorsun..
bildiğini biliyorum...
sende bil bildğimi..
.........................
1...2...3...tıp... sustum....

üç kere öptü...

Sapmaz bir gerçeğe ihtiyacı vardı.. Basit ve sıradan.. Sonrasızlığa öncelikler taşıyan eksik tebessümler iliştirmişti… Dudağının hemen kenarına.. İşte oraya..
"Tatlı" mıydı?
O çıplak sırtını sunmuştu… Parmak uçlarına ve saçlarına.. Parmak uçlarının yazdığı her kelimeyi saçlarınla sildin..
Farkında mıydın?
Bilerek ve isteyerek yaptın.. Önce yazdın sonra sildin.. Her şeyin farkındaydın.. Bilerek ve isteyerek.. Her şeyin farkındaydın..
Gördüm!! terliydi avuçları ve sıcaktı.. Sen soğuk demirle işlerken damarlarına ve sana benzetmeye çalışırken onu sımsıkı kapadı gözlerini.. Sımsıkı kapadı.. Korkuyordu… Onca yaşına rağmen.. Ne çok iz vardı ruhunda ve kaç kara leke.. Sabaha kadar silmeye çalışırdı kaderinin ona rehberlik ettiği gecelerde.. Sokak lambasının cansız ışığında.. O silmeye çalışırdı..
Gördüm!!
O silmeye çalışırdı..İşte bu yüzden hiçbir sıfat tamlamaya, tanımlamaya yetmedi seni. İşlenmiştin tenine ve köpek dişlerinle yazmıştın sol omzuna adını..
Üç kere öptü..
Üç kere öptü..
Üç kere öptü..
Öptü..

içtim bitti..

Kesmediki,yetmediki demlediğin çay...Yetmedi ve kesmedi işte..sen de biliyordun aslında yetmeyeceğini.. yeni konukların vardı, yeni konuklar,söylenecek yeni "di" ler yeni "dı" lar,gibiler ve gibimsiler.. sen bakma bana geldim evime..kimse yoktu.. yanlızdım.. belkide değildim bilmiyorum..ocağa yaklaştım ve çayın suyunu koydum..seninki gibi değildi tadı.. "senin" ki gibi değildi..
sahi demliye ne kadar su koymam gerekliydi? dinlemedim mi yoksa seni? aklım başka bir yerdemiydi? nerdeydi? sendemiydi? oysa yavaş yavaş, usul usul anlatmıştın bana ben ciğerine aldığın nefesi görmeye çalışırken..
bir daha sarılma bana öyle.. Sarma ve bakma.. sahi bu çayı nasıl demlemem gerekiyordu? gerekiyormu aslında? gereklimi nasıl olması gerektiği.. boşver.. alt tarafı çay işte.. alt tarafı çay.. demledim gitti.. içtim bitti..

söyle ona.. yağsın..


Lacivert bir rüyanın kapısında sıkışıp kaldı parmaklarım.. Kan oturdu ellerime sonra kollarıma.. Biliyorum bütün bedenime yayılacak bu kan gren.. Kesip atlamalıyım parmaklarımı.. Biliyorum bütün bedenimi saracak bu illet.. Sonra keskin bir koku saracak etrafı..
.........
Korku ve acı kalbimdeydi.. Gölgem hala rengini bilemediğim duvarlarında sevişirken seninle, kıyametin şarkısı avaz avaz bağırıyordu yüzüme..
.........
Kelebeğin şeffaf kanatlarında gece, sessizce ilerliyor içime içime.. Yavaş yavaş.. Güneşin intiharı gerçekleşmekte.. Bak gece oluyor..
-Söyle ona..Yağsın..
-Bekle..
-Söyle ya da defol git başımdan..
-Bekle..
-Git başımdan..
............
Bak orada.. Siyah tepenin ardında kayıp ruhların şehri var..Sessiz ve sabırla bekliyorlar yağmuru..
konuş benimle ve birşey söyle dünya ufalanacakkapıyı aç, ay birazdan düşecektüm hayatın, tüm hatıralarındüşlerine gidiyor, hepsini unut...
Ve söyle ona yağsın..

bul..

Ruhum çırpınan bir nefes bıraktı...
Bu gün yitti,karanlık yakın ..
......
bul..
Pusuya yatmış bekleyen hüzün yükseldi..Kelimeler kefaret gibi duraksayacaktı..Duraksadı..O yeminlerinden birinden diğerine geçti.. İşte bu kimsenin takmayacağı andı.. Ve unufak edilmiş neşesinde acıyı itiraf etti...
Eti yandı..
Kut(san)dı..
nslh@n

kut(san)mıştır...


"dediğim gibi onlar duymak istediklerini unuttular ki ben asla konuşmam.. onlar duymak istediklerini seçtiler ki onlar yalan söylemez.. sadece doğruyu terk ettiler ölümümümü izlerken.. onlar ruhumu sakladı gölgelerin arkasına.. ".......
-Biliyordun..
-Hıhım biliyordum..En başından beri..
-Herşey olması gerektiği gibi..
-Hıhım herşey olması gerektiği gibi..
........................
Saçların..Saçların değdi elime, yüzüme,omzuma ve göğsüme.. Kut(san)dım..Parmak uçların kara bir mühür bıraktı sırtımın tam ortasına..
Kut(san)mıştır..
...................

bekle..

Sus ve bekle ..Az önce seslendi birazdan yağmur yağacak.....Temizlermi bilmem korkuların kanayan ellerini..Ama yağacak..Bekle...

bekle(yiş)

Bekle(yiş)
Hayatın yaşam denen köşesinde bir mola yeri ruhun; dingin, huzur verici, dinlendirici, güç veren ve her şeyi yok eden... Geriye bir şey kalmadığından mıdır hiç acı çekmeyişim, külleri bile savrulmuş ve sadece hiçliğin sonsuz varlığından mıdır bu tanımsız huzur ??. Bu da bir rüya; karabasanlara ve kabuslara taş çıkartacak bir rüya hem de, korkuyu korkuyla sunan ve korkuyla besleyen bir rüya.. Rüya...Korku... Sahi hangisinde sahiliklerin katili? Uyanıyorum... Tekrar uyumak istiyorum..Zaman umurumda değil..Geceyle gündüz aynı sepette yaşamın pikniğinde.. Bedenimin etleri mangalda ve kemiklerim közde, kanım kadehleri doldururken birden pıhtılaşması can sıkıyor, sanırım yağmur yağacak, bir melek ağlayacak...Yağmur yağıyor...Bir melek ağlıyor... Uyumalıyım, bekliyorum rüyamı..Rüyam bekleyişte benim için korkularım gibi..Bekliyorlar uyumamı..Ben uyumayı bekliyorum...Neden karanlık her taraf..Beni bekleyen karanlık...Her şeyde bir bekleyişse ben nerdeyim?? Bekleme salonu görevini üstlenen olaylar duvar oluşturmuş ve kapı unutulmuş...(mu?). Sadece bekliyorum, gerisini bilmiyorum..Bekle(yiş) pusuda, pusu bekle(yişte)…
kkt

Olması gerektiği gibi...

"Zamana ihtiyacın" var dedi.
"Sadece zamana ihtiyacın var"
-Bekle..
-Beklemelisin...
.............
Kelimeler ve cümleler insanı esir eder...Bazıları esir,bazıları efendileridir cümlelerin..Tek parmağıyla tutsak alır seni..Anlayamazsın teslimiyetini..Kabul eder ve çıplak sırtını sunarsın yazılacak ne varsa tenine yazsın..
Susmalıyım..
-Git başımdan,savaşamam seninle...Yapamam..
Susmalıyım..
...
-Nasılsın?
-İyi
-Peki
....
-Saçlarını yüzüme sürecekmisin?
"Neden" diye sorma..Sorma dedim sana..Sorma..Neden diye sorma..Oynayamam ben kelimelerle..Efendisi sensin kelimelerin..Bense esirin..Hepsi bu..
Sorma..
...........
-Kahve?
-Şekersiz ve acı..
-Birde tünel ve ışığı kesen jilet yanında..
.....
-Oluyormu sana da?Hani bazen yazmak istersinde, yazamazsın iter seni kelimeler dipsiz kuyulara..
-Oluyormu sana da?
-Bekle..
-Sanırım haklısın..
........
Hadi gel ve onlara içindekini göster,gizlediğin kanatlarını yırt ruhum için;Bu sonsuz merhamet yolunda...
Görüyor musun? Orada yan yana sürünüyoruz...
Yanımızda cehennem, gözlerimizin içinde donuyor..Tanrılar diz çöküyor, suçumuzu işlemeden önce...
Yapabildiğim hiçbişey yok.Herşey kontrolüm dışında..Ruhumu tekmeliyor kelimelerin..
-Olması gerektiği gibi..
-Sanırım..
....
-Nasılsın?
-İyi..
-Peki..
......
-Saçlarına ihtiyacım var..Yüzüme değsinler...Yakacaksa yaksın umrumda değil..Hiç kimse bilmiyor..Sen bilmiyorsun..
-Peki...
-Git başımdan...
-Giymelimiyim?
-Git başımdan...
....
Ve zamana ihtiyacı var ruhumun..Islak bir zamana..Dudaklarımdan en kuytuya kadar süzülen ıslak bir zamana...Ve zaman diğer şeylere rehberlik edecek...Ve yeni roller verecek yeni sahnelerde oynanmak üzere...
Hepimiz düşüyoruz zamanda bir kere,dizlerimizin üzerineAçıklanamayan acıların kanunundan kaçarken..
.......
-Nasılsın?
...........
nslh@n

hayat...

Hayat boşlukta bir andır..
Ve düşlerin seni terk edip gittiğinde burası daha yalnız bir yerdir..
nslh@n

gerçek..

İnsanlar hayatın hep seçimlerle dolu olduğunu söyler..Hiç kimse korkulardan bahsetmez..Ya da dünyanın ne kadar uzun görünebildiğinden ya da ne kadar sonsuz olduğundan bahsetmez..Belkide bahsedemezler..Bu kadar yürekli değiller..Hiç kimsede çıkıpta "ben korkuyorum,benim de korkularım var"demez,diyemez..O kadar kaptırmışlardırki kendilerini sahte oyunlara, sahte mutluluklara..Her biri sahte seçimlerinin kölesi olmuşlardır...
Hangi seçim size sonsuz mutluluğu verdi ya da hangi seçim huzura bürüdü yüreğinizi?
Hangi seçiminizden "tek bir an bile pişman olmadım" dediniz?
Bir türlü zamanın geçmediği, kaç gecenin sonunun gelmesi için dua ettiniz?
Kalbiniz ve seçimleriniz sizi kandırdı..Sahte bir gülümsemeye aldandınız..
Gerçek olan korkularınız..
Yüreğiniz hala bilmeye ihtiyaç duyduğu şeyler için geçmişin peşindeyken, sorguluyorken, suçluyu ve haklıyı arıyorken, pişmanlıklarınız ve keşkeleriniz savaşıyorken beyninizde, siz hangi seçimden bahsediyornuz?
Cesaret sizi terk etti.. Sadakatiniz aldattı..Ve üzgünüm umutlarınız yalandı..

saat kaç?
Yelkovanın akrebi öldürdüğü an...Sabitlenen ve her nasıl oluyorsa gecede takılı kalan bir zaman, sabitliği bilerek yinede sabahı beklemek...Buna umut etmek mi diyolardı? Yoksa miğrenli düşünürümüz haklımıydı; "umut işkenceyi uzatır" diye...
Buna rağmen yinde vazgecmeden içimizden Bağırarak "yinede bir umut var" deriz..
Yinede bir umut var..???
Kahve içme zamanı...
kkt

güneşi saklayan zaman bulutları...

Bıçak sırtında yürüyorum, gittiğim yer kuzey. Gecenin içinde ilerliyorum alacakaranlığa doğru; kalbim hala paranoyakça planlıyor herşeyi. Kendi kendime verdiğim kaçıncı ceza bu kim bilir?
Güneşi saklayan zaman bulutlarının inatçı ve alaycı gülümseyişi beni güçsüz kılıyor.Elim kolum tutmuyor böyle bitmeyen gecelerde.
Dalgaların uzaklara taşıdığı kalbimi al ve özgür bırak;
Kaçacak yer kalmadı..
Nefes alabildiğim tüm zamanlar boyunca gökkuşaklarını kovaladım. Çünkü tek bir dilek hakkım vardı. Maviyi dileyecektim,sonsuz maviyi..
Gittiğim yeri bilmiyorum, sadece olduğum yerin farkındayım. Burası kelebekler vadisi. Şarkı söylüyorlar duyuyorum ben içlerinden geçerken..
Hayaller, yüreğimle beynim arasında kısa yolculuklarda gidip geliyor.Mola vermeye gereksinim yok sadece biraz yoruldum ve anladım ki; Hissetmedikçe hiç bir şey gerçek değil..
Soğuk gecenin içinde ilerledim, rüzgarlar adımı söylüyor. Kelebekler ardımda şimdi.
Bu sefer gün doğumu yaklaşırken başarısız olmayacağım, karanlık geride kalacak. Güneşi saklayan zaman bulutları orada olsada, sonsuz aşk için devam edeceğim, başka yol yok..

Gün doğumunu bekliyorum,naifçe gözlerimi dikmişim o en soğuk sabahın içine. Bana söylediğin o yalan, kucaklıyor bizi sonbaharın hüzünlü ağaç dallarında.Hareketsiz biçimde dikiliyorum öylece. Tekrar düşerken ben yağan yağmurun ıslattığı toprağa, bana sesleniyorsun duyamıyorum...
Sadakat sıyrılıyor bedeninden ustaca ve ben acımla yürüyorum bilinmeyen patika yolda. Kendi küllerimin içinde ruhsuz bir halde dikiliyorum.
O ise ağladı ve bana "biliyorum" diye fısıldadı...
Gecenin içine yürüdük..
Sana elveda mı diyorum?
Çaba sarfettiğimi neden görmüyorsun?
Döktüğüm bütün gözyaşları senin içinken...
nslh@n

ya da her şey yalan...

Herşey çok karmaşık beynimde. Her gün engellerle dolu bir test yığını gibi çalışma masamın üzerinde,çözmesi neredeyse imkansızmış gibi görünen. Ve derin bir nefes alıp düşünüyorum. Sadece bir nefes daha.
Ne zamandır sürükleniyorum bu soğuk akıntıda?
Ve düşünüyorum,sadece bir dua yenmiş dudaklarımdan dökülen. Bir şeyler kayıp,bir şeyler eksik ya da herşey yalan.
Bazen beni saran boşluktan nefret ediyorum,gördüğüm tüm cevaplar beni çevrelediğinde.
Bir zamanlar,günün birinde herşeyin iyi ve güzel olup olmayacağını sorgulardım. Koşarak, uçarak ,uykusuz gecelere hapsolarak. Derin bir nefes alıp düşünürdüm herşeyi. Ama bir şeyler eksik ya da kayıp belkide yalan.
Kendimden ve sevmediğim herşeyden kaçıyorum. Her geceyi son gecemmiş gibi yaşıyorum. Belki yarın hiç olmayacak. Direnmeyi kesmek gerek bazen, sorular cevap bulamadığında ve elinde maviler kalmadığında.
Hayatın akışıyla tuzağa düşürüldüm.
Tutulmuş bir zamanın yansıyan rüyasıydı hayat...

yetişemedim...

Koştum arkandan yetişemedim. Oysa son kez el sallayacaktım o limandan.Sen görmeyecektin bilmeyecektin arkandan okunan duaları, ben yinede el sallarken ardından, iyilik meleklerini gönderecektim sağ omuzunun üzerine.
Kaç kez kalktı bu el,kaç kez aşkı uğurladı.Bu son olsun dediğim her anda aslında yeni bir başlangıçtı belkide yaşadığım.Koştum ama yetişemedim.
Okyanusları maviye boyayacaktım söz vermiştim sana. Üzgünüm yapmadım.Küçük bir şişenin dibine gizlenmiş aşkı ellerime alamadım.
Okayanusların dingin maviler olduğunu sanmıştım oysa,yüzmeyi biliyordum. Zannettim ki başarabilirim ardından gelmeyi,büyük kulaçlar atarım gelirim her nereye gidiyorsan.Ne denizci düğümlerini,ne denizin dudakları kurutan tuzunu ne de vurgun yemenin ne demek olduğunu bilmeden önce.
Sen büyük okyanusların özgür insanı, bense kağıttan yapılmış bir sandal. Ne kadar dayanabilirdimki ardından.Sen alışkındın uzak mesafeler aşmaya fırtınalı denizlerde, bense kağıttan yapılmış küçük bir sandal.
Koştum arkandan yetişemedim. Oysa son kez el sallayacaktım o limandan.Şimdi yapabildiğim sadece dua etmek senin için.

dileğim ruhumun geceye teslim olabilmesi...


Hiç söyleyemediğim,söylemeye cesaret edemediyim kelimelerim gecenin sessizliğinde..Çevremdeki suların ne kadar derin olduğunu düşünmüyorum artık..hayat sıkıntılar içinde olan bi adam gibi kaynamaya devam ediyor..Dileğim ruhumun geceye teslim olabilmesi..Keşke bir müddet için içimdeki zifiri karanlığı hissedebilseydin..yalancı kahkaham bir sefer kandırdı kaderi,başka şansımın olduğunu sanmıyorum..üzerime giyilmiş bir büyü gibi lekelerin vaftizi başladı..

ruhumdaki -kara -delik

Gündüzlerin tüm yaşanmışlık görüntüsündeki o gizlenmişlikleri, günah dolu oyunları, kayboluşları ve küstahlıklları temizlemeye çalışan geceler...Geceler; geceler ki kendinle kaldığın ve gün ışığı ile gizlediğin herşeyin acığa cıktığı zamanlardır..Ama illaki gündüzsüz olmayan bir garip dengedir aynı zamanda.. Kelimelerin bir bir anlamını yitirdiği yoğunluklar içinde bulduğun zaman kendini, yani durmadan dalgalanan ruh halin içinde boğulduğunu hisettiğin anda, yani senin saklayacak bir şeyin kalmadan kendinle kaldığın gecelerde, yani sen kendinle ve başka hiç kimsenin olmadığı veya olamadığı o anlarda...işte erdemleşen acının avuc içlerine bakıyorsun; kırılgan, mahcup, nasır tutmuş ve savunmasız..kum fırtınası var biliyorum, gözlerini acamayacağını düşünsende göz bebeklerin akana kadar bakmalısın o kum fırtınası içinde ki yaşama...kan ağlamak..soru soramayacak hale gelene kadar bitkin düşmek...belki sonra bir parca huzur ümidi ile kendini bırakmak..öylece.. ve tanrı sofralarına meze olmadan onlar tarafından anlaşılmayı beklemek..susmak ve anlatmak gibi... ya da...
kkt

kayıtsız görünen bir kayıt...

Bazen ruh bedene sığamaz ya..Bazen dünya dev gözlerle sana bakarken minicik görürsün ya onu...Hani zaman anlamını yitirmiştir de mekan farketmiyordur artık, hani herşey bir birinin taklidi olmuştur iyiden iyiye, hani kaybolmak bir yerlere gitmeden... Bir volkanı taklit eden nefes alışımız alev alevdir ya, bakışlarımız birer şimşeği taklit eder herşeyi delmek ister ya, hani ağlamaklı olup hüzünlü bir bulutun görüntüsünü görmeden yaşarsın ya..... Bütün bunları yazdım bir kağıda ve yaktım bir kültablasında..Üstünede bir sigara içtim.. Ve üfledim derin derin.. Değişen ne? Söylemem ! :)) İyi ve kötü birleşir yeni bir şey oluşur.. Yada iyi ve kötü çarpışır bir birini yok eder..öyle bir dibe git ki ortda ne iyilik nede kötülük kalsın..
Hala gözlüyorum
kkt

nedenler..

nedenler..
Gerçek sandığın şeyin hayal olması değil, hayal sandığın şeyin gerçek olması gercek ruh karmaşasıdır... Neden ile sonucun bir olduğu bir cembere kıs kıvrak yakalanmak kadar zaman dışı bir şey daha yoktur.
kkt

biliyorum

Serin ve karanlık bir Eylül akşamı, yağmurun altında yürüdüm ayaklarım sızlayıncaya kadar. Sonra yolun kenarında bekledim, bütün gece boyunca. Ve kahverengi bir Eylül sabahı, her şeyimi terk etmeye karar verdim.Hiçliğe giden sarı bir trenle. Uzağa, çok uzağa. Binlerce mil uzakta, ayın yıldızlarla el ele tutuştuğu yerde olmayı düşledim. Günlere dair hayaller kurdum. Geçip ve ardından hızla giden günlere dair hayaller..
Gece olduğunda okyanus rüzgarları çağırıyor beni. Ve şehir çok uzakta.Okyanus bilinmezliğini büründüğünde, gece ve okyanus rüzgarları çağırıyor beni sessiz ve derinden.
Binlerce mil uzakta, ayın yıldızlarla el ele tutuştuğu yerde, günlere dair hayaller düşledim ben. Geçip giden günlere dair.
Birileri ağlıyor, bir yerlerde yangın var. Belki bu gece birileri yine ağlayacak.
Geri dönüşümün olmadığı ana ulaşmalıyım artık. Gözlerim.. Onlar görebiliyor her şeyi ama ben inanamıyorum. Kalbim...Arkamı dönüp defolmamı söyleyecek kadar sert bu gece. Defolmalıyım sarı bir trenle uzaklara,çok uzaklara..
Boğulacağını bilen bir nehir gibi, denize karşı yürüyorum.
Her şeyi yapabildiğimde sadece üzüntüye boğacak beni, okyanustaki üzüntü ve keder.. Biliyorum..
İçimde bir yerde sesini duyuyorum, beni çağırıyor.Karanlığın ötesinde düşler alev alev yanarken...
nslh@n

Hazır mısın tüm bu yaşanacaklara?

Puslu ve karanlık bir gece..Donmuş yıldızın soğukluğunda ilerliyor gölgeler.Korkuyu hissediyorsun tüm hücrelerinde ve onlar yakınındalar biliyorsun..Aslında başından beri hiç gelmemeliydin bu kadar uzağa..Öldüremezsin yok edemezsin gölgeleri..Onlar yüzleri silinmiş aciz ruhlar..Sonsuza dek peşinde olacaklar..Ateşlerden geçiyorsun, gölgelerin yanından..
Sonsuzluk labirentin de kaybolacaksın ve puslu havada çırpınırken yüreğin onlar alkışlayacaklar geceyi..Dikkatin dağılıcak onlar sana saldırırken soğuk nefesleriyle..
Simdi dondurabilirler yanan gözlerini..Hazır mısın tüm bu yaşanacaklara? Aslında başından beri hiç gelmemeliydin bu kadar uzağa..

beni bulabilir misin?

Gecenin mevsiminde bırak geçmişi.Ve gelsin kar,yağmur,rüzgar ve karanlık tarafındantakip edildiğinde bedenin.. Bırak gelsin göreyim yüreğini, parlak aklın keskin gözleriyle sarsın beni.Gökteki büyük parlak göller ve dağların güçlü duruşu..Yağmur yağacak bu ıssız yere belki sonsuza dek ve senin için esecek merhamet rüzgarları..
Nereye gittiğimi bilmiyorum ama nerde olduğumdan eminim.. Umutlarıma tutunmuşum iki dudak arası yarının şarkılarında..Ve kararımı verdim..Daha fazla zaman harcayamam..
Bir cevap aramaya devam ediyorum ve aradığımı asla bulmuş değilim.. Dua ediyorum Tanrıya devam etmek için güç vermesini diliyorum..Çünkü ıssız hayal sokakları boyunca yürümenin ne demek olduğunu biliyorum hala..
Ve tekrar kendi başıma buradayım.. Bir serseri gibi tek başıma yürümek zorunda olduğum caddeden aşağıya iniyorum.. Kararımı verdim daha fazla zaman harcayamam..
Kurtarılma ihtiyacı duyan herhangi bir yüreğim.. Geri kalan günlerim için direneceğim.. Çünkü ıssız hayal sokakları boyunca yürümenin ne demek olduğunu biliyorum..Ve tekrar kendi başıma buradayım.. Başka bir yere gitmeyi defalarca denedim ama bu kez imkansız.. Ve aldığım her nefes derin iç çekişleri doğuruyor..Ve bir an için zayıflıyorum.. Konuşmam zorlaşıyor..Aynı mavi göğün altında olduğumuz halde konuşamıyorum..
Eğer bu melodinin bir resmini yapabilseydim telleri olmayan bir keman olurdu.. Ve aklımdaki tuval arkamda bıraktğım şarkıları söyleyebilirdi belki..
Aşk beni karanlıkta bulabilir misin ?

hepsi bu....

Hayat,belirsizliktir ve sana hükmeder..Ve ne olduğunu anlayamadan siyah ve büyük elleriyle seni karanlığım altına iter.."Hayat" sana eziyet eder..Ağlarsın geceleri kör karanlıklarda.. Şafak rüzgarları, hala çok uzak bilirsin..Bekleme boşuna..Şimdi cevap ver ürkek ve titreyen sesinle!!Yalvaran sesini duyan kimse var mı? Yoksa hala yalnız mısın? Kara bir ışık var yanında..Seninle birlikte..Ürpertileri sırtından aşıyor..Ümidin, reddedilmiş bir hayatın zehirli gözyaşlarıyla, kuzgun karası gecede ,kenetlenmiş elleriyle seni kucaklıyor..Soğuk..
Kara bir ışık seni saran..Gel ve kayıp kalbini aydınlat bu gece.. Ve kör et seni avlayan tüm korkuları gülümsemenle..Bunu başarabilir misin? Unutkanlığın bahçesinde ,bedenin ateşlerde ,kirlenerek emekliyor meleğe doğru..Ölmeyi öğreniyorsun..Bunun farkın damısın?
Işığı birlikte harcadık..Ya da ben sonsuza kadar körüm..
Tohumun dışına ve ışığın içine doğru..Bir varlık ki gitmem için beni itiyor sırtımdan..
Aynı şey bu tanıyorum ve biliyorum eski bir acı.. Ve kapının eşiğinde çürüyorum..Kaderin kuklalarına emrettiği yerde,aynı şey tanıdık eski bir acı..Bilirim ki sonunda burada hiçbir sır açığa çıkmamış olacak.Her şey içimde gizli..Ve Gözlerimde..
Tohumun dışına ve hiçliğin içine doğru bir yerdeyim.. Herkes sonunda ne kalacağını biliyor aslında..Kara bir ışık yanımdaki ve beni yavaşça deliliğe doğru götüren..Ve aynı savaş kapının eşiğinde.. Öfkesi beynimin kıvrımlarında.. Denizlerim dondu mavilerim gri..Ve gölgeler etrafımda kalbimi hasta ediyor artık..Sonumu biliyorum.. Zamanda durmuş,arkamda kalmış..Hayatın gölgesinin arkasında kaybolmuş umutlarım.. Keder içinde tutsaklık bütün bulabildiğim.
Masumiyetin kaybı için üzgünüm..
Geceyi aradım ve aşkı bulamayı ümit ettim..
Hepsi bu..
nslh@n

gece

Ve tekrar ay dalgalanıyor,hafifçe içime doğru kayarak.. Sessizliğin kanatlarında gece oradan geliyor.. Görmesemde hissediyorum
ve kalbim oraya doğru hızla uzanıyor.. Çünkü elimde uzun zaman önce donmuş bir gülü tutuyorum.. Yaprakları solmuş,büyümesi durmuş..Biliyorum ki gözlerimin geceye ait perdesi düşmeden önce,korkunun örtülerinin tırmandığını göreceğim günbatımında..
Karanlık ve gecenin sisi hepimizi hırsla yutacak
Gece..Uzun,soğuk,sessiz ve kararlı
Kalbi acı bir pişmanlıkla dolmuş ve üzüntüyle boğulmuş olanlara bir adım daha yakın
Gecenin sessizliğinde kendimi kaybediyorum..
Sessizliğin yokluğunda ,ölümün cidiyetinden artık korkmuyorum
Tek bir fısıltı dudaklarımdan çıkmıyor..Bir tek kelime etmeye halim yok..
kalbim artık daha fazla ağrımıyor..
Çünkü biliyorum ki her şey bir şekilde sona erebilir
......
Bedenim fırtınanın ortasında asılı duruyor..
Katı gözyaşları içinde oyalanıyorum
Zaman şafak vaktindeki toz gibi geçip gidiyor ve kimsenin durdurmaya gücü yok ve belkide cesareti..

Ve biliyorum ki herkesin hayatta ödemesi gereken bir borcu var..Nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz? Kimsenin bilmediğini biliyorum..
Ve herkesin bir günahı var. Emin olduğum bu..Herkesin bir günahı var..Tıpkı benimde olduğu gibi..
Hayatımın yarısı kitapların yazılı sayfalarında ve aynaya her baktığımda yüzümdeki tüm çizgiler daha da belirgin hale geliyor..Ne kadar zamanım kaldı bilmiyorum..
Karanlık ve gecenin sisi hepimizi hırsla yutacak
Gece..Uzun,soğuk,sessiz ve kararlı..
Kalbi acı bir pişmanlıkla dolmuş ve üzüntüyle boğulmuş olanlara bir adım daha yakın..

hiçbir şey gerçekten bana ait değil

Elimde mutlu olmak onlarca neden varken,sanki cımbızla çekiyorum mutsuzlukları hayatın içinden.. Yaptığım bir çin işgencesi belkide.. Kimsenin yapamadığını, yapmayı başaramadığını ben kendime yapıyorum.. Yavaş yavaş veriyorum zehri beynime.. Kötü düşünceler simsiyah yağmur bulutları gibi zihnimde... Düşlerimi sırılsıklam ediyor yağan yağmur.. Korkum yok,acı hissetmiyorum sadece gözlerimden akan koyu kırmızı kan damlaları.. Nefes alıyorum, buradayım.. Duvardaki gelişi güzel yerleştirilmiş bir tuğla gibiyim.. Yerim bu duvar değil biliyorum.. Ufak bir yer sarsıntısında yıkılacak bu duvar farkındayım.. Bekliyorum..
Kendi hayatımda kiracı gibi yaşıyorum.. Bana ait olmayan bir hayat belkide... Eğer hayatım kiralıksa ve satın almayı öğrenmiyorsam,o zaman sahip olduğumdan daha fazlasını hak etmiyorum..Çünkü sahip olduğum hiçbir şey gerçekten bana ait değil...
Her zaman denize yakın bir yerde yaşamaktan keyif alacağımı düşündüm.. Hayatımı daha basit ve sıradan yaşamayı ve herhangi biri olmayı istedim.. Hayallerimi süsleyen buydu.. Denizin kıyısında küçük bir ev..
Ama şimdi bu hayale ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok.. Bir hayalim bile yok..
Kalbim bir kalkanken ve onu indirmeyecekken,başarısız olmaktan, denemeyi bile göze alamayacak kadar korkarken,Yaşadığımı nasıl söyleyebilirim?Eğer hayatım kiralıksa ve satın almayı öğrenmiyorsam,o zaman sahip olduğumdan daha fazlasını hak etmiyorum.. Çünkü sahip olduğum hiçbir şey gerçekten bana ait değil...Uzaklara doğru siyah bir kurdele savruluyor rüzgarda.. Açılmış, tekrar sarılamayacağı noktaya dek uzanmış.. Hayali bir uçuş rüzgarın silip süpürdüğü meydanda,ayakta tek başına duruyorum, duyularım sersemleşmiş duvardaki kırmızı bir tuğla gibiyim.. Önüne geçilemez bir çekim beni sımsıkı tutan, ve bilmiyorum nasıl kurtulabilirim bu karşı koyulmaz kavrayıştan? Gözlerimi ayıramıyorum kuşatıcı mavi gökyüzünden.. Dilim tutulmuş ve çarpılmışım yeryüzünde tam bir uyumsuzum, ben.. Buz tutuyor kanatlarımın uçları,üşüyorum.. Düşündüm düşündüm herşeyi, gereksiz uyarıları,laf kalabalıklarını,beynimi uyuşturan cümleleri.. bir kaptan gerekli bana evime giden yolu gösterecek.. Yüküm boşaltılmış ve taşa çevrilmişim.. Gerginlik içindeki bir ruh bu, uçmayı öğrenmeye çalışan.. Karaya koşullanmış fakat denemeye kararlı..Dünya yukarıda, bir kanat ve bir duanın üstünde.. Benim kirli halem, bir buhar şeridi havanın boşluğunda. Bulutlar arasında görüyorum uçtuğunu gölgemin.. Bir ucuyla sulanan gözlerimin..Sabahın aydınlığında korku vermeyen bir düş sürükleyebilir bu ruhu gecenin çatısından içeri...
Kendi hayatımda kiracı gibi yaşıyorum.. Bana ait olmayan bir hayat belkide... Eğer hayatım kiralıksa ve satın almayı öğrenmiyorsam,o zaman sahip olduğumdan daha fazlasını hak etmiyorum..Çünkü sahip olduğum hiçbir şey gerçekten bana ait değil...