6 Temmuz 2008 Pazar

biliyorum seni









gecenin içine
gölgesi olmayan duvarlara
sadece sana
yazıyorum tüm şiirleri
omuzlarına düşen yaramaz ay ışığı
ayakların öylesine boşlukta
basmıyor yere
biliyorum...
avuçlarının içinde terk edilmiş yalnızlıklar
gözlerinde hüzün
çocukluk düşlerimizin ara duraklarında
hangimiz daha yorgun?
hayat denen bu ziyanlıkta...
vakitsiz gel/gitler
kötü kabuslar
terli uyanışlar
umutsuz sabahlar...
hiç birini anlatmayacağım sana
uykusuz geceler
kıstırılmış düşler
günbatımının yanık melodisi...
biliyorum seni
sen ben gibisin
baktığımda gözlerimi gördüğüm
güneş ısıtacak bizi!
neden diye sorma bana
biliyorum herşeyi
aslında ne kadar şefkatli sevdiğini beni
içine girip, bir türlü çıkamadığın
dik ve çok basamaklı nerdivenleri
kaldırımların gölgelerinde
masaların sarhoşluğunda
karıncaların ayak seslerinde
bacaklarına dolanan sırnaşık kedinin gözlerinde
yastığının altına gizlediğin dualarda
üc heceye en derin nefesini koyarken sen
uykuma yatıyorum seni boylu boyunca
tutluku, acımasız belki çok derinlere...
ellerime batan
yazgımın kalemi
sil hepsini!!
gözlerimi yakan
denizin tuzu değil
sensiz olan sabahlar
gecenin köprü altı şarkıları
kendine ağlayan bir ırmak
kavuşmak için
akıntıya kürek çektiğim
saplanıp kaldığım cümlelerine
sen ben gibisin
biliyorum seni...
gülün şaşkın dikenleri
mavi balığın kalbi
kokuna hasret ben
inatçı rüzgarlar
esse deli gibi şimdi
istanbul gelse
sen gelsen buralara...
yağmur olsam ben
yağsam utanmadan tüm şehirlere
tenime dokunduğun zaman







neslihan öncel/ oda


ay zamanı






















1 yorum:

efrasiyab dedi ki...

halbuki aşk,
daha ne olsun hayatın mazereti...

öyle değil mi?
:)