7 Eylül 2008 Pazar

bazı geceler

bazı geceler
yeni demlenmiş bir çay gibi
taze oluyorum
demleniyorum ağır ağır
rengim koyu bir kırmızı
kendimi görüyorum
camın ardında
dizlerim tarçın kokuyor bazı geceler
boylu boyunca uzanıyorum toprağa
gül dikenlerini sayıyorum
seçiyorum içlerinden en sivrisini
en keskin sözler gibi
canımı yakıyorum






her anlamın içinde başka bir anlam varmıydı aslında?
yoksa güneşmi yakmıştı gerçekleri?
benim göremediğim ne vardı?
bu kadar hazırlıksız mıydım herşeye?






herşey olması gerekitiği zamanda
olması gerekteği gibi
rutin ve bilindikti tüm acılar
doğaçlama yaşanıyordu hayat
ve birazda nefes alışımız...
şafak sökerken
ben o vakitler
hep son anımmış gibi
ellerini düşünürdüm
gün doğarken.






hayat her sabah yeniden başlıyordu
dizlerinde...
derman oluyordu geceden kalan rüyalar
ve gün dönerken tüm martılar
seni selamlıyordu
deniz yosun kokusunu gönderiyordu sana
sabah rüzgarıyla




sen,
o şehrin bu kıyısını severdin
karşı tarafa küfrederken gülümseyerek
yüzüme bakardın
gülümserdim....
deniz aynı denizdi oysa
sessiz ve sakin...
senden öğrendim
o yolları adımlarken, parmak uçlarımda yürümeği
kalabalıklar içinde gizlenmeği
kaçıp gitmeği hayal ederdin
uzaklara...
oysa ben avaz avaz bağırırdım içimden
"korkuyorum bu sessizlikten!!!"
duymazdın, bilmezdin, anlamazdın
çünkü sessizdim
öğrenmiştim....





büyük laflar ediyoruz küçük insanlığımızla!
bu yüzden cürret ediyoruz hayaller kurmaya,
bu yüzden aşık oluyoruz korkmadan,
halimize bakmadan,
geçmişi gömmeden karanlık kuyulara,
kapı arkasına gizliyoruz herşeyi ,
üç derin nefeste tek seferde veriyoruz tüm sözleri!!!
pişmanmıyız?
belkide.....





ıssız sokaklardan akıp gitmiyordu zaman
kalbim daraldıkça daralıyordu
küçüldükçe küçülüyordu gölgem
omuzlarımdan dizlerime iniyordu bu anlamsız sızı
sen öylece gidiyordun.
ve ben....
sessiz kalıyordum ellerim arkamda
suçlu bir çocuk gibi...





kokusuna alışmak bir tenin
ve kaybolmak içindeki caddelerde...
kimde kaldığımı bilmiyorum şimdi
nerede kaybolduğumu
hangi kaldırımda çöktüm dizlerimi
kim tuttu elimden
nerem kimde kaldı
son sözüm neydi sana
nasıl içime yerleştiğini
ve neden gittiğini....






susmalıyım artık!
eski de kalmış ne varsa yakmalayım.
yıkmalıyım bu kenti.
belki sessiz bir törenle..
sonrasını bilmiyorum.
bana ne kadar kolay olacağını anlatma artık!
çünkü seni duymuyorum!!!
sesler tükendi..
görmüyor musun?
son gemiye el salladı martılar,
çoktan sustu o şarkıyı söyleyen adam.






bana yılların nasıl gelip geçtiğini anlatma artık!
çünkü seni duymuyorum!!!
oysa ben yemin edebilirdim
senin yanı başımda durduğuna.
anlatabilirdim oysa
yanımdan geçip giden herkese
söyleyebilirdim
bir ucu çoktan yanmıştı düşlerimin
bu sırrı verebilirdim sana
renksiz bir İstanbul sabahına nasıl uyanılır?


bazı geceler
yeni demlenmiş bir çay gibi
taze oluyorum
demleniyorum ağır ağır
rengim koyu bir kırmızı
kendimi görüyorum camın ardında
dizlerim tarçın kokuyor bazı geceler
boylu boyunca uzanıyorum toprağa
gül dikenlerini sayıyorum
seçiyorum içlerinden en sivrisini
en keskin sözler gibi
canımı yakıyorum
bazı geceler...








neslihan öncel/ ay zamanı




















1 yorum:

efrasiyab dedi ki...

ve sen,
doğaçlama yapmaya gelmiştin bu dünyaya. ve seni izlerken bazı zamanlar, bana da batıyordu o dikenler. kimse bilmiyordu...