10 Eylül 2008 Çarşamba

iz yok....

....






"herşey bittiğinde, ben son bir kez dönüp bakacağım.

bu kez dolmayacak gözlerim ve bileklerimde olmayacak kokun...."




iz yok.
suskun bir resmin ardında kaldı sözlerin...






O merdiveleri çıkan olmadı ve kapı aralanmadı bir daha. ellerini ceplerine gelişi güzel sokan/ gölgesini alıp gitti. yaptığı sihir bozulmuş bir büyücü gibi şaşkın ve korkulu bakıyordu gözlerin. bahçendeki otların üzerine sinen çiğ taneleri suyuma katıp içtim. yanağımdaki çukur, kırk yıl lanetlendi/ bıraktım bir yokuşta ruhumu ve tüm sesleri kestim. ayırdım bedenimden. seslenme duyamıyorum artık / ölemiyorum da.... bu senin masalındı, üstelik boğaza bakıyordu dudağımızda kıvrılan gülücük, sen anlatıyordun yerebatansarnıcında yaşanan büyük ölümsüz aşkı. seni duydum ve gördüm onları... "aslında" demiyorum sana ve sormuyorum hiç bir şey. bir cevap yok artık biliyorsun sende. sadece yazmam gerekenleri yazıyorum. kapat gözlerini bir boşluğa ve hisset uzakları. birazdan suya düşecek nefesin...






aç gözlerini geceye /tüm görkemiyle
ve anla! aslında ölüme ne kadar yakın olduğumu....






yarım bıraktığım intihar senaryoları var diz kapaklarımda. cearetim yok mu sanıyorsun? bu kadar budala olamazsın, hatırlayabilirsin ne kadar cesaret dolu olduğumu. ellerini tuttum ben ve yumdum gözlerimi sana gecelerce. dokundum buynundaki bene... kaç iklim geçti üzerinden söyle... şahit oldun tüm bunlara. yapabilirim. inanki başarabilirim bunu... kokum gerçek olmayabilirdi ama sırtında bıraktığım iz orada. kemiklerine işlemiştir ağrım çoktan. lanetim kendime ve sen şimdi sabırsız ırmakların içinde düşünüyorsun uzak denizlere akmayı... kolay mı sanıyorsun ellerini yıkamak o sularda ve kurtulmayı istemek bu cezadan... hayır! sana asla yalan söylemedim. doğru! bulaştım ve birazdan bulandım eskilere. düşün şimdi bir kez daha, her sabah bakarken aynaya ve kurtulmak isterken gözlerinin içindeki adamlardan, benim nerede olduğumu.... telaşlı bir ateşböceği.. kendi sonunu hazırlıyor yanıp sönerken heycanla.... artık hiçbirşey eskisi olmayacak değil mi? umrunda mı sanıyorum? hayır..... biliyorum en az senin kadar herşeyi. yastığında bıraktım kırık saçlarımı... topla tek tek, tel tel beni yatağından ve bırak usulca renksiz sabahlarına. lanet et bana. lanetler yağdır üzerime adıma küfret sonra unut dizlerimi... bunu yapabilirsin... gidebilirsinde o dağın en arkasına. uzak bir köye... hiç olmamış gibi. hiç üflememiş gibi kulağıma. git...





sayma artık resimlerdeki kırk kirpiğimi
acıdı sökerken bir bir gözkapaklarım... unut...





bunu bir daha söyleme! diye haykırdın bana... koşup gittin, indin merdivenleri, kapı vurmadı bile ardından. içime oturmadı sesi ve sen cevabımı duymadın üstelik... " sen masum bir çocuk gibi uyurken dokundum yüzüne... o sabah... ve tüm duaları sana bıraktım. şimdi neden kesik kesik öksürdüğümü düşünüyorum ve neden gözlerimin karşı duvara daldığını. hatırlıyorum. çok önce ölmüştüm ben. şimdi anlıyorum bileklerimin sende neden durduğunu. ve su içerken neden doymadığımı. dilim kuruyor biliyor musun? üstelik soğuk bir ter akıyor derin yaralarıma. kurtaramadım ve oynayamadım daha fazla o oyunu. yoruldum, anlıyor musun? bir boşluktan sarkıyor saçlarım ve rüzgarda savruluyor. sana kadar ulaşmaz. korkma... sen ve ben çok uzak iki ayrı cehennemdeyiz şimdi. orada kal... kendini zehirlediğin yerde. ben buradayım oyundan atılmış çocukların olduğu yerde...







çünkü ayaklarıma batıyor
kırdığın bardağın camları...





bana geliyor şimdi ve sesi tokatlıyor odamın duvarlarını... lanetlenmiş bir zamandan isteksiz bir iklime geçiyorum... kabullendim günümü ve yazgımı unuttum çoktan... bir şeyi anlatmak istemiyorum ve aslında anlatmak anlamaktan çok daha zor. orada yokum artık ve döküldü içimde ne varsa kurumuş topraklara.... sende ak şimdi tüm hızınla uzak denizlere. yıka ellerini ve yüzünü ve boynunu ve..... dokunduğum neyin varsa yıka ve kurtul lanetimden....






neslihan öncel/ oda








.......



Hiç yorum yok: