20 Mart 2008 Perşembe

Burası soğuk, ben evimi özlüyorum aslında…



Sırtımı çevirdiğim tüm gölgeler "O gelmez" dedikçe, ısırgan otları, engerek dilleri, kara yapraklı sarmaşıklar sarıyor dört bir yanımı. Bir anda dile geliyor dünyanın bütün silahları, sesleri kulaklarımı sağır ediyor bir anda. Cansız martıların masum gözlerinde ölümü görüyorum, kan boşalıyor bedenimden. Ben ölüyorum... Boğazımda kalan son nefesime sarılıp kaldırıyorum yüzümü, boş bir oda gibi özlemle bekliyorum seni... Bir şiirin ucunu yakıp bekliyorum alev almasını, küllerini savuruyorum sonra, tülleri açılmayı bilmeyen pencerene yolluyorum hepsini.



Bu yüzler, bu çığlık çığlığa üstüme gelen kalabalık, anlayamadığım diller, çözemediğim bilmeceler, renksiz satır araları, zamanı kovalayan akrep anlayamadığım bir şekilde beni çağıyor. Adımı bağırıyorlar ulu orta. Sustur bu kalabalığı! Durdur sırtımda yürüyen gölgeleri. Korkuyorum. İçimde bir işgal var sevgili. Surlarım yıkık dökük. Bildiğim tüm dualar dilimde yuvarlanırken, benim yapabildiğim tek şey o camın önünde yağan yağmura bakmaktan öte değil.



Bazen bir apartman boşluğunda yankılanıyor sesim. Sonra düşüyorum. Birileri ölüyor, birileri kaçıyor içimden, birileri köşelerime siniyor dizlerini çekerek. Dudaklarımı ısırıyorum, iliklerime kadar üşüyorum sonra, içimden okuyorum yaktığım şiirleri.



Aralıksız kendini tekrarlayan bir gecenin içindeyim. Kabuk bağlayan yaralarını inatla yolmaya çalışan bir çocuğun elleri oluyor ellerim. Haylaz bir yıldızın ucuna takılıyor eteklerim ve ben şafakları söküyorum, iplik iplik. Vakitsiz gelmiş bir mevsime susuyorum belki de. Bir şişenin içine hapsediyorum ruhumu. Anlatamadığım birçok şey var sana, asla dilime değmeyecek cümleler. Beynimin kıvrımlarını adımlarken yasaklı kelimeler, mühür vuruyorum dilime. Kilitlidir dudaklarım. Avuçlarına dökülecek tek bir sözüm yok sana…



Farz et, o düşe uzanmadık beraber. Tut ki, sana değmedi ılık nefesim. Say ki sana esen rüzgâr benim şehrimden kopup gelmedi. Bilmelisin ki geç kalan ben değildim. Ve şimdi bir şiirin ucunu yakıp bekliyorum alev almasını, küllerini savuruyorum sonra, tülleri açılmayı bilmeyen pencerene yolluyorum hepsini.


.........





Burası soğuk, ben evimi özlüyorum aslında…





neslihan




mart / 2008



oda






Hiç yorum yok: