10 Mart 2008 Pazartesi

susarak...



Bana göre erkendi beki de. Puslu bir sabaha uyandı gözlerim. Zor bir rüyanın terleri yine yüzüm de. Her gece aynı rüyayı görüyorum. Ellerim sımsıkı, avuçlarım ıslak. Kulağımda hep aynı ses, çığlık gibi, eyvah gibi… Boş sokaklar, evler, merdivenler, kapılar ve bir oda. Hangi sokağa girsem, hangi evin merdivenlerini çıkıp hangi kapıya uzansa elim, hep aynı oda karşımda. O odaya salıyorum bedenimi, kokumu bırakıyorum duvarlarına, elimi sürüyorum. Elimi sürdüğüm yerler dile geliyor sonra. Bilmediğim bir dil, anlayamadığım bir sancı içimde. Yeniden gözlerimi sımsıkı kapatıyorum, başka bir rüyaya kaçıyor gözlerim.

O dağın başındayım az sonra; sessiz, rüzgârlı, soğuk, içim üşüyor en çok. Sonra yürüyorum uçurumun kenarına. Ayaklarım kekiklere sürtüyor, ben bastıkça toprağa rüzgâr kekik kokuyor. Şimdi o uçurumun kıyısındayım. Aşağısı bulanık bir deniz. Dalgalar ısırıyor kayaları dişleriyle. Uçsam diyorum, hemen şimdi buradan salsam kendimi, uçsam. Sonra düşüyorum ben, tamda aynı yerde uyanıyorum her defasında. Avuçlarım ıslak, yüzüm terli…

Bir hışımla kalkıyorum yatağımdan. Sonra ben yine aynı türküyü dinliyorum her sabah…

sözcüklerim varmıyor uzaklarına

birer birer düşüyor bütün öpmelerim

ağır yenilgiler alarak

adresinde yokluğunu kıyamet bilerek

sadece susarak özlüyorum seni

hiç tanımadan, ne garip

sadece susarak özlüyorum seni

hiç tanımadan, ne garip

sense uzak, çok uzakta

bir deniz gibisin resimlerde

dokunsan dersim olur, göçerim mecburen

duydum çok sonradan, adın önemli değil

acın aynı tadı veriyor zaten

adresinde yokluğunu kıyamet bilerek

sadece susarak özlüyorum seni

hiç tanımadan, ne garip

işte buna bıçak çekiyorum

şimdi adı yok, hiç bir sevginin

zaman zaman değil şimdi

yalnız benmiyim bu ahir zamanda

derviş mekanına aşk ile çağıran

bu ahir zamanda


Sonra susmayı öğreniyorum yavaş yavaş. Susarak özlemeyi, sessizce sevmeyi, dokunmadan hissetmeyi belki de… Sonra sen coşkun bir nehir oluyorsun gözlerimde, önüne gelen her şeyi alıp götüren, asi, hırçın ve birazda yorgun… Korkuyorum önünde durmaktan. Oysa ben bir yapraktım o ağacın dalında. Sıkı sıkı tutunmuştum dallarıma. Gölgedeydim çoğu zaman ama şikâyet etmemiştim. Bir rüzgâr istememiştim beni önüne katıp başka iklimlere savuran. Kıyıdan bakıyorum sana. Öyle büyük okyanuslara varışını izliyorum uzaktan. Susarak ve birazda ağır yenilgiler alarak belki de seviyorum seni. Dilimde bölünüyor adın. Yudum yudum yutuyorum yokluğunu. En çokta özlüyorum.


Hiç tanımadan özlüyorum.


Ne garip!!!



Hiç tanımadan özlüyorum seni…





neslihan




mart




2008








2 yorum:

efrasiyab dedi ki...

Sessizdir dedim. Gerçek aşklar sessizdir. Konuşulmayan anlar yaşanmıştır asıl, konuşulanlar değil. Seviştiği kadınlarla övünenler, o kadınlarla sevişmeyenlerdir. Sevişme başlar ve biter. Sonraya taşmaz. Kendi kendine yeter. Ne başına taç arar bu aşk, ne ayağına halhal. Dedim. İnanmadılar. Onların kalpleri mühürlenmiş. Ondan ben lanetlenmişim. İnanmazlarmış. Sonra anladım.

sıradan cümleler dedi ki...

...