6 Ocak 2008 Pazar

Benim için üç uyku uyu..

Benim için üç uyku uyu..
Etim ve kemiğim, kanım ve oradan geçenler, siyah bir ayettir, gölgeleri önüne düşen adamlara.. Kendinde kendini tekrarlayan cesur ruhlar gördüm karton bulutların üstünde.. Camın kenarında, o görmediğin tarafta yani, cam seslerinin aslında canına karıştığını gördüm.. Ğöğsümü yırtıyor soğuk nefesim ve üşüyorum ben.. Sanırım üşüyorum ve galiba hiç ısınmayacak ellerim.. Ey sevgili!! Ey sevgili ruhum “ o kadın kaç yıllıktı, mahzenlerinde sakladığın?” Üşüyorum..
Bir tutam doladım parmaklarıma, siyah beyaz düşlerden ve tanrıları bıraktım renksiz bakan gözlerine.. Kendini kendinde tekrarla dur şimdi.. Çünkü ben üşüyorum..
Sadece sana yazıyorum şimdi / sadece sana.. Yalnız yazıyorum, istersen bir yazı gibi okuma.. Şimdi uyu, harflerim titriyor ve düşmeye hazır bir nokta sallanıyor saçlarımdan.. Burası soğuk, sen uyu.. Benim için üç uyku uyu… Gece, eşik ve suda kaybettiğin duman için..
İnsanın içi geçer gibi geçiyor zaman.. İçinden geçiyor, içine geçiriyor içinden.. Göğsünün ucundan, canın acıyor.. Susuyorsun su misali.. Ateş gibi bağırıyorsun.. Anımsadığında yüreğine değen, içine işleyen, üzerine sinen kokuyu, susmak geliyor kapısına dilinin.. Susuyorsun.. Gelse, sesi gelse diyor kadın.. Sonra gitmek istiyor uzakta bir yerlere, bir uçurum kenarına.. Gözleri aralık bir kapı ona onu bekliyor.. O olsa.. O gelse girdiği delikten çıksa.. Sesi gelse dokunsa tenine.. Dumanda tutsa, dumanıyla boğsa geriye kalan zamanı.. Hiç gitmemiş gibi yapsa.. Olur mu? Ol deyince olur mu, gel deyince gelir mi yağmur, Al değince alır mı canını kara melek?
Burada değil, uzakta bir yerde.. Sadece yapamadığı için yapamadığını yapıyor saklandığı yerde biliyorum.. Nerede olduğunu değil, yapamadığını yapmaya çalıştığını biliyorum sadece.. Ben duruyorum öylece, sigaramı içiyorum, bu duman mavi gerçekten.. Duruyorum öylece, perdelerim kapalı ve kapım kitli.. Güvende miyim sence?
Sana susar gibi susuyorum.. Söylesem, anlatsam yalan olacak diye susuyorum, susunca yalan oluyor gözlerim.. Duruyorum öylece yerli yersiz sataşıyorum kendime.. Mevsimin üzerimden geçip gidişi gibi bir şey işte..
Anlatamıyorum kendime, bildiğim halde sobanın yanmadığı, kapının çalmadığını, orada olmadığını ve galiba ve sanırım çoğunlukla gidilecek başka bir yerin olduğundan, adım kadar emin olduğum halde anlatamıyorum kendime bazı şeyleri.. Kayıp bir zaman kaynaklı karanlık, çıkmaz sokak, tamamlanmamış bir ergenlik ve bilinenin etrafında dönüp durma ya da aslında çoğunlukla sadece durmaktan ibaret olan bu... Yani aslında hep ve sadece bu.. Dönüp duruyorum birbirinin tekrarı cümlelerde.. Daha ne kadar kazımalıyım beynime, pas altında kırmızıysan yalnızsın işte!! Orada değil...
O cümlede değil... Kelimelerde bile değil.. Olmamış bir şey olarak işte tam da burada bir yerde... Gözümüzün önünde görünmeyen olarak duracak yemin ederim.. O.. Yok... Olacak...
Olacak bir zaman yemin ederim anlatacağım ve anlatılan bir şey olarak uçacak rüzgarda.. Yemin olsun ki; ne olacaksa o rüzgara olacak… Etim ve kemiğim, kanım ve oradan geçenler, siyah bir ayettir, gölgeleri önüne düşen adamlara..
Şimdi uyu..
Benim için üç uyku uyu.. Gece, eşik ve suda kaybettiğin duman için..

1 yorum:

efrasiyab dedi ki...

"Kendinde kendini tekrarlayan cesur ruhlar gördüm, karton bulutların üstünde.."

bu çok hüzünlü bir cümle.

peki yazı_?

yazı çok karamsar, bu cenabet çağda yaşayan her okuyan yüreğin sahip olması gereken duygu bu. karamsarlık yidir, insani olanı yaşama endişesidir. iyidir.