10 Ocak 2008 Perşembe

Gümüş saçlı adama.

Taş.. Sessizlik.. Kahve.. Sigara.. Soğuk.. Masa.. Birkaç ayak sesi.. Çamur.. Kör.. Alışkanlık.. Küfür.. Köşe başında bekleyen kadın.. Küçük elleriyle mandalina soyan çocuk.. Su.. Adım.. O..

Bu sessiz ağırlık sırtımın tam orta yerinden basıyor.. Ayakları sıcak.. Omuzlarım ellerinde.. Herhangi birinin kanımı damarlarımdan boşaltmasından daha zor bu.. Her gün biraz daha doluyor açtığın çukurlar.. Kabul etmeliyim ki, bizde sıkıldık benden.. İçimdeki kadınlar sürekli çalışıyor.. Önce kuruyorlar saati, sonra boşaltıyorlar içimdekileri bir bir.. Ağır ağır.. Yavaş yavaş ve sürekli dır dır ederek..

Anlıyor musun? Sana da oluyor mu böyle? Birileri beyninin köşesinde her an ve her saniye konuşuyor mu seninde? Uyuyamıyorum.. Bu sesler her yerime asılı.. Yapışmış kemiklerimi saran derime ve temizleyemiyorum.. Temizlenemiyorum.. Kaç nehirde boğulmalıyım daha.. Arınmak bu kadar zormuş işte..

Sonra aniden gecenin sessizliğinde biri geçiyor sokaktan, tanımıyorum.. Korkuyorum gecenin orta yerini bölen adamlardan.. Aslında ben senin olmadığın her şeyden korkuyorum.. Bu yüzdendir geceler boyu sürekli ve birbirinin benzeri kelimeleri yapıştırmam o kutuya.. Kabul etmeliyim ki, sessizim ve bir işgalin eşiğindeyim..
Hayat neydi? Yağmurlu bir sabahı yakalayabildiğin bir gün.. Geceyi durdurmak istiyorum.. Hazırlanmalıyım.. Derin bir nefes almalıyım patikanın başında.. Birazdan koşacağım, arkama bile bakmadan.. Arkamdan koşuyorlar gölgeler ve taşlıyorlar sana biriktirdiğim zamanı.. Hangi taş isabet etmez etime.. Hangisi kaçırır gözünden.. Ben bu kadarım işte, hangi birinden kaçabilirim..

Sobanın üzerindeki çaydanlığın sesi, ıhlamur kokusu.. Kedimin hırıltısı dizlerimde.. Birkaç yanıp sönen pencere.. Telefon.. Annem, ilaçlarını almalısın diyor, ihmal etme. Bu hastalık ihmale gelmez.. İlaçlarını düzenli almalısın.. Uykuna dikkat et. Kahvaltı yapmadan çıkma evden, ilaçlarını aç karnına alma.. Ve dua et..
Birileri beni düşünüyor hala, ölümüme birkaç kapı kalmışken.. Ne garip.. Bilmek.. Ne garip.. Bilmek.. Ne garip..

O tepede olmak isterdim şimdi.. Dalgaların sahile vuruşu izlemek ve rüzgarın sesini hapsetmek kulaklarımda.. Dizlerim toprakta, sırtım çocukluğumu sakladığım ağacın gölgesindeyken.. Rutubet kokuyor bu oda.. Açabilecek bir pencerem bile yok ki ardına kadar açabileyim, akıta bileyim içimdeki adı olmayan şeyi.. Peki.. Derim soyuluyor, kabuk bağlıyor yaralarım ve kendiliğinden dökülüyor yerlere.. Rengim değişiyor, dişlerimi sımsıkı sıkıyorum.. Bakmıyorum aynalara.. Ne garip.. Biliyorum..
Gümüş saçlı adama,
Yüzünü çizdim yüzüme ve kokun hala mor kazağımda.. O sabah çıkarken evden soğuktu hava ve ben üşümüştüm.. Sen git dediğinde ben bereni alıyordum yandaki boş odadan.. Sadece ödünç aldım.. Bilmelisin, boşuna arama çekmecelerde, yatakların altında.. O bende.. Belki bir gün getiririm.. Belki birgün..


nslh@n

Hiç yorum yok: