23 Şubat 2008 Cumartesi

birisine mektuplar3


İçimdeki kadının en çıplak halinden parçalar topladım bütün gece. Teninin beyazına boyadım etimi ve tutkuya dönüşmesini bekledim sabırla. Dudaklarını kırmızıya boyarken, acı bir iz bıraktım sırtına. Anlatamadığım masallar ve bir türlü edemediğim yeminler gibi dudaklarımda kilitlenen kalabalıktı aşk. Yazamadığım sayfalar, gidemediğim yollarda oldu benim. Çıkamadığım çukurlar ve elimin uzanamadığı gölgeler… Ama hep aynı yerinden demledim zamanı. Bardaklara doldurdum teker teker, bir dudak payı kaldı hepsine.

Dalından düşen yaprak misali sarısından çalıp toprağa işledim tırnaklarımı umarsızca, ama yine de rüzgâra ibret değmedim kimsenin saçlarına, hayata inat aklında ten olan o şeytanın yüzünü parçaladım. Sunmadım kendimi hayata inat, sana inat sunmadım tenimdeki beyazlığı…

Sevdim… Yazdığım sayfalardaki adamdan bildim hayatı, acıdım, azaldım, korktum ondan, küçüldüm gözlerinde, bir hiç de olamadım sonra, kimseye soramadım, kimse sormadı, kimse okumadı yazdığım mektupları, açtığım gibi kapadım kapıları…

Bilmem ne zaman ağladım kendime, en son ne zaman değdi dudaklarıma gözlerimdeki denizin tuzu… Bazen buğulu bir camın ardından gülümsüyor çocukluğum. Can havliyle koşuyorum o pencereye, buğusunu siliyorum, seyrediyorum kendimi. Görüyorum. En son pamuk helva aldığımda sevinmiş çocuk yüzüm, o kediyi kucaklayıp eve götürürken mutlu olmuşum, en son komşu teyzenin bahçesinden erik çaldığımda koşmuşum gülerek, hızla…
En sevdiğim kitabım, siyah önlüğüm ve kolalı dantel yakam… Nasılda boynumu acıtırdı. Sonra her şey yine sislerin ardında kalıyor. Korkunç bir sessizlik, yüreğim hızla atıyor, korkuyorum. Belkilerle başlayan cümlelere saplanıyor dilim, keşkelere varıyorum.

O yolun sonunda hep bir duvar vardı. Arkasında o adam. Ona anlattım, anladım sonra, karlı bir tepenin kollarında uyumayı hayal ettim, gitmek istedim ve bir de ölmek… Çöktüm dizlerimin üstüne, utanan ellerimi arkama sakladım, kırıldım, üzüldüm, acıdım acıdı, kızdı bana, saklandı, kaldım orada… Tüm nefretimle söktüm taşları yerinden, geceyle seviştim, lanetler yağdırdım o şehre, küfrettim, yalan söyledim o meleğe, kandırdım, inandı, bir günah daha yazıldı defterime. Pişman oldum sonra, utandım kendimden, varlığımdan ve ruhumdan. İçimdeki kadınlardan özür diledim, bir secde mesafesinde kaldı dizlerim. Af diledim Tanrıdan. Yine de tutamadım ziyan edilmiş ömrümü. Söylemedim, söyleyemedim, söyletmediler bana “tut beni ömrüm, gidiyorum” diyemedim. Gidemedim de aslında. Ne orada ne burada olamadım da.

Unut dedim kendime, esip gürlemek nereye kadar. Şimdi hangi duvar tutar seni, hangi oluk içine saklar… Hangi yağmurda arınırsın günahlarından, kim uyutur seni huzurlu dizlerinde, önce kim affeder yüreğinde?


Hüznüm parmaklarımın ucunda şimdi, uzansam o sayfaya belki de düşecek. Kusacak içimdeki uzak mevsimi. Çekiyorum dizlerimi sessizce kendime, titriyor bedenim, siniyorum o köşeye, mühürlü dilim artık, susuyorum. Böyle korkak yanar düşler, külleri yağar önce, sonra kokusu gelir rüyalarına. Hissetmez misin yanan benim tenim, gelmez mi kokum sana? Duymaz mısın içimde intihar eden martıların sesini? Görmez mi gözlerin sana yazılan her satırın nasıl kanadığını? Bilmez misin nasıl özledim?

Geç kaldığım doğruydu belki de, zira anlatamadım sana, sen de dinlemedin beni. Sana uzanan tüm yollar yokuştu. Tutamadım zamanı, aşamadım uzak yolları, geçemedim karanlık sokaklardan. Dokunmadı, dokunamadı ellerim yüzüne. Tövbe gibisin dilimde. Varsın okyanus aşırı olsun yollar, susuz çöller, kapanmaz mesafeler olsun, varsın kar yağsın şehrime bana değen tenin olsun, fırtına olsun gecem elimi tutan elin olsun, varsın yaksın beni öfken iki gözüm kör olsun, varsın ziyan olsun ömrüm, ömrüm senin olsun…

..............




neslihan


kış


2008





1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bazen ,o kadar "amin" demek isterki insan kabul edilmeyeceğini bile bile dualara...
Yanlış zamanların ,doğru kişileriyle doludur aşkın tarihçesi.
Keşke demek ne kadar fayda ederki, kanayan yaralara ?
Etmiyor...
Akıl ve kalbin, berdevam bir sürek avı demiştim çok önce ...
Akıl ve kalp...
Akıl kazanıyor hep.
Kahretsinki böyle bu savaşın sonucu.

Öfke yok...
Kızgınlık yok...
Sitem yok...
Dargınlıkta yok...
.
Bu satırları gözyaşlarıyla okumak ne zor bilirmisin ?
Nasılsa o gün gelecekti...
Geldi sayılsın.
Kayıtlara , varsın böyle geçsin.

Martılar çoktan gitti...
Gitmek zorundaydı.
Gideceği belliydi.

Şairin dediği gibi:
İnsanlara, tezgâhlara, kâğıtlara kolaydı
Biz bu kadar eğilmezdik çocuklar olmasaydı.
__________________________

Mutluluklar dilerim...


mugayir...