12 Ocak 2008 Cumartesi

Ölüm kadar sakin, onun kadar gerçek..

"Ötelerimi berilerime taşıyan ruhum, tahta kutudaki saçlarım ve iki yana düşmüş ellerim, soğuk bir aldatmaca.."


Birkaç kelime düşürdüm arka cebimden, bu yüzden anlatamadım hiç bir şeyi.. Eksikti, yarımdı, belkiydi, senindi.. Kelimeler süründüğünde yerlerde, indi ölüm ve seyrettim kendimi.. Beyaz tenim mora çaldı önce.. Sonrası aç böceklerin istilası.. Saklamıştım oysa içimi saran damarları.. Önce ölüm girdi burnumdan soluksuz bedenime sonra onlar.. Kan kokusu.. Lanetli bir cazibe.. İçim kırmızı..

Söndü, söndüm, söndürdü geceyi Tanrı’nın elçisi.. Sustu, sustum, susturdu gözlerimi.. Yalnızdım.. Yatağım boş, çıplak ayaklarım sallanmıyor bak oradan, havasız ve ağır rutubet kokan odam, sessiz.. Kedim aç, mutfaktaki mor menekşeler susuz kalmış, sobam sönmüş, kızımın sesi..

Oda boştu, ışıksız ve karanlık, sessizdi, sessizdim, sezdirmedim susadığımı.. Olmayan tırnaklarım.. Ellerimi aradım yatakların altında.. Karaydı, karaydım, kararmıştı gözlerim.. Tuttum/madım zamanı.. Biraz daha zaman diyemedim.. Sormadı, sormadım, sustum diz çöktüm boynum önünde.. Korktum.. Büzüldüm, kanım çekildi içime, ruhsuz ve hissiz, nefessiz ve kendim..

Çıplak bedenimi kim teslim eder, kim bırakır soğuk ellerimi, taze etimi kim sokar oraya..

Üzerine yağmur düşmüş mezarımın.. Ben girmem oraya.. Orası soğuk, üstelik hep gece, hep dar, hep havasız ve hep toprak.. Her şey bu kadar işte.. Sadece 1 saniye.. Küçüldüm şimdi, bu kadarım.. ben sığmam oraya.. Ölüm kadar sakin, onun kadar gerçek..

Şehir ve ben, ben ve dudaklarım demledik ruhumu, sigaramın dumanı, görmedim nereye kadar.. Duymadım kaç gri renk kim bilir yanaklarımda.. Acımadı, yanmadı, kavrulup gümüşten vazolara konmadı küllerim, rüzgar savurmadı denize.. Önce kan koktu, yosun değil, önce ölüm esti yanağımdaki çukura, dudakların yoktu yastığımda.. Yalnızdım, sen yoktun o beni almaya gelirken..

Kış gibi soğuk, kar gibi beyazdı.. Sen, üç noktaların kanlı savaşını verirken her şey sadece 1 saniye sürdü.. Sen kendine yaz/dın.. Ben köprüdeyim şimdi, çıplak ve huzursuz, nefessiz ve çıplak.. Araf..Yürüdükçe oraya, arkam sökülüyor, dönüş yok.. Önümde, uzakta karanlık bir kalabalık, sızlayan ruhlarına ağlıyorlar.. Orada mıyım sahiden?

Ötelerdeki beyaz saçım ve buruşmuş ellerim.. Söndü, söndüm, söndürdü geceyi Tanrı’nın elçisi.. Sustu, sustum, susturdu gözlerimi.. Yalnızdım.. Yatağım boş, çıplak ayaklarım sallanmıyor bak oradan, havasız ve ağır rutubet kokan odam, sessiz.. Kedim aç, mutfaktaki mor menekşeler susuz kalmış, sobam sönmüş, kızımın sesi..

ocak 2008



nslh@n

4 yorum:

efrasiyab dedi ki...

ölmüş sonra geri gelmiş ve ölümü anlatmayla vazifelendirilimiş gibisiniz.

kimsesizlik, çaresizlik ve o an.

ne kadar geç gelsede hep erken gelmiş olacak. hep bişeyler yarım kalacak burada. o kızın sesi gibi, menekşeler gibi, kediler gibi.

ve bu kesinlikle soğuk bir aldatmaca.

sıradan cümleler dedi ki...

kesinlikle soğuk ve yalnız bir aldatmaca...

efrasiyab dedi ki...

:)uyumalısın,
masallardan sonra uyunur.

böyle buyurdu efrasiyab.

sıradan cümleler dedi ki...

henüz erken.. uyumak iiçin bir kaç masal daha anlatmalı biri:)