28 Ocak 2008 Pazartesi

susuyorum...

İnan bilmiyorum. Neyi bilmem gerektiğini bile bilmiyorum.Tıpkı nerede olduğumu ya da nerede olmam gerektiğini bilmediğim gibi... Anlam veremiyorum sonra. İnsan anlayamadığı şeyden korkarmış, korkuyorum sonra..

Karıncaların nasıl ağladığını biliyorum sadece ve heryerin nasıl sus olduğunu. Denizlerin nasıl çekildiğini kıyıya. Gemilerin nasıl karaya oturduğunu biliyorum. Kuyuların nasıl kuruduğunu, o kuyulara Yusuf'u nasıl attıklarını biliyorum.Yanağımdaki gamzenin laneti biliyorum. Siyah saçlarımın nasıl koktuğunu. Gözlerimin yeşilini biliyorum / aynalara küs.Korkuyorum. Mor bir dağın gölgesinden korkuyorum ben. İnsan görmediği bir dağın gölgesinden korkar mı bilmiyorum. Bilmediğimi biliyorum. Susuyorum.

Bir adam tanıdım. Her gece küçük evinin camında elinde bir kaşıkla beklerdi. Saatlerce beklerdi, günlerce beklerdi. Gökyüzünden düşen yıldızları, elinde tuttuğu kaşıkla yakalardı. Her gece beklerdi düşen yıldızları. Her gece yıldız toplardı, tekrar geceye bırakırdı onları. Gökyüzüne salardı yeniden...

Ruhum kanıyor. Bir cam gibi parça parça kırılıp kesiyor ellerimi. Kanıyorum. Bir kum saati gözlerim zaman akıp gidiyor. Kanıyorum. Kanımdaki soysuzluğa inat kanıyorum. Kan kaybım ses kaybına dönüşüyor. Susuyorum...
Sessiz ve usulca. Kıyından geçiyorum.

Sessiz kanıyorum kıyılarına...




nslh@n





kış 2008

2 yorum:

efrasiyab dedi ki...

Her şey bir anda oldu. gece ateşten bir geceydi ve hiç bir meşru yanı kalmamıştı kelimelerin. sustum. ben susunca istanbul üstüme düştü. öldüm.

sıradan cümleler dedi ki...

"peki" dedi kadın "peki" dedi.. iki kişi susarsa uyanırmış rüya.. Kadın uyandı ve yine aynı şarkıyı söylemeye başladı sonra. Avaz avaz bağırdı istanbul'a. adam duymadı kadını. adam o şehrin altında kalmıştı. adam ölmüştü..