14 Ocak 2008 Pazartesi

tek başıma olmadım hiç...

Birkaç saat daha oyalandım odamda. Adımlarım yavaş, daha sakin daha ağır yürüdüm evin sofalarında.. Ayaklarımı halıya sürterek, geçmişi sürerek tenime ilerledim. Koltuğun altına saklanmış herhangi bir toz birikintisi gibi, günlerce fark edilmeden olduğum yerde kalabilirdim.. Toz.. Bir toz birikintisi.. Kolaydı aslında, temizlik günü gelene kadar burada, bu koltuğun altında uzanmak istiyordum.. Temizlik günü gelene kadar, çıkmak istemiyordum..


Arkanda hep birilerini odalara hapsederek çıkıp gitmek, duvarlara zincirlerle bağlı koşup kaçmaya benziyordu.. Ya söküp atacaktın zincirleri ince ayak bileklerinden, ya da moraracaktı bileklerin, acıyacaktı, şimdi acıdığı gibi.. Sıyrılacaktı etim ve beklide zorlarsam kopacaktı yerinden..

Sen;

Düşler biriktirmeliydin iklimler arası. Gizli ve parlak masallar.. Aşklar.. Sevişemediğin bedenin, tenini taşıyacaktın diz kapaklarında. Yorulacaktın ve içinden söylenecektin durmaksızın lanetler yağdırarak avucuna çizilmiş hayat denen ucuz ve basit şeyin yazgısına.. Sonra sırtını döndüğünde geceye, unutacaktın geridekileri yağmurlu gündüz vakitlerinde. Hava kararıp, simsiyah boyanmadıkça, sana benzemedikçe gece, öpüp okşayamayacaktın sevgilinin hayalini belki.. Saçlarına uzanamayacaktı yanakların..


Ben;

Ürkmüyorum çekip gitmekten, bunu defalarca ispat ettim kendime.. Kaç kere korkusuzca gittim arkama bile bakmadan.. Kaç şehri terk ettim, gözlerimi bırakarak onlara.. Bilakis, bu kadar emin olduğum için sızlıyordu damarlarım.. Gittiğim şehirlerde ne kadar huzurlu ve dingin ve uysal ve sakin ve daha bir çok şey olabileceğimi biliyordum.. Kanımın kırmızı, içimin simsiyah olduğunu bildiğim kadar biliyordum.. Onlar bendeki kimi isterlerse öyle seslendiler bana, yanlarına öyle çağırdılar, o kadına, o çocuğa, o fahişeye, o anneye, ona yani ve bana aslında.. Oysa hiç biri gerçek değildi, sahici değildi içimdeki kadınların.. Bendim hepsi. Herkese göre değişendim. Herkese göre başka kapıdan gelendim ben.. O bebeği kucağına olan, o adamın yatağına giren, o mutfakta çay demleyen, o kapının arkasında ağlayan ve daha bir çok şeydim ama bendim..

Yerim neresiydi benim? Yatağım hangi yataktı? Hangi ses ısıtırdı üşüyen ve sabit bakan gözlerimi? Hangi yol o şehre götürürdü beni? Hangi bardak benim?



Her masada bir bardağım vardı çayımı yudumladığım.. Her masada sıcaklığım ve her bardakta dudak izlerim benim.. Kimseyle değil, hep kendimle kaldım o masada, kendimle yattım o yatakta, kendimi sevdim.. Kendimle kaldım her defasında..Tek başıma mıydım/n?Ne çok el değdi kollarıma, ne sesler geldi geçti gözlerimden.. Kaç renk var göğsümde.. Terk ederken onları, söküp aldığım kelimeler ve izler yazılmaz, çizilmaz sayfalara artık, yazamam, tutamam aklımda hiç birini..Bir başımaydım sahiden, ama tek başıma olmadım hiç..

nSLH@N

12 yorum:

efrasiyab dedi ki...

geçip gitmek.
öyle şiirsel durmuyor insanın üstünde bu cümle , şairin vitrininde durduğu gibi.

geçip gidemez insan bu yüzden.

ancak şairler geçip giderler beyaz sayfanın üzerinde. hepsi bu. gene mecburiyetlerimize döneriz paşa paşa. hiçbiri ben olmayan benlere...

sıradan cümleler dedi ki...

keşke sana anlatabilseydim bazı şeyleri,keşke anlatabilseydim..

efrasiyab dedi ki...

bu çok hüzünlü bir cevap.
o kadar çok şey anlatıyor ki...
sorsan anlatamam.

sıradan cümleler dedi ki...

soramamki zaten.. uzun zaman önce öğrendim soru sormamayı.. her soru kendine açtığın çukurdu, kuyuydu ve siyahtı aslında. ben soru sormam.. uzun zaman önce öğrendim soru sormamayı.. masallarını seviyorum ve gelipte bu kutucuğa yorum yazmanı bekliyorum uyumadan önce.. bilmeni istedim.. hepsi bu..

efrasiyab dedi ki...

evet haklısın hepsi bu. her şey bu. herşey paylaşmak.

hayat iletişim.

gerisi yalan. gerisi... yani aşk.

masalları okuduğun için çok mutlu oldum.
okuduğun, yani sevdiğin için.

bilmeni isterim ki bende seni okuyorum... yani seviyorum.

sıradan cümleler dedi ki...

bilmeni isterimki aslında daha bir çok şey.. yanakta kırılan bir gülücük, taze çay kokusu, beyaz kedinin patileri, çilekli pasta, hoş bir şarkı, deniz kenarı yada bir göl başı, bahçedende suladığın papatyalar.. ve daha bir çok şey.. bir masal değilmiki herşey aslında..

biliyorum.. sen de bil istedim..

efrasiyab dedi ki...

çok hoş bir bahar gününü yaşıyormuşum gibi oldum.

ruhun bahar yeri gibi,
derebilene çiçek çok.:):)

sıradan cümleler dedi ki...

:) kimbilir.. derebilmekten çok vazolarda muhafaza etmek gerek sanırım:) ama yine de teşekkür ederim.. sanırım yalnız değiliki:) dedirttiğin için.. benim için kandine güzel bir kahve yap:)

efrasiyab dedi ki...

"Buendia Colombia Belend"

var elimde:)

sütte var:)

kim tutar beni:)

sıradan cümleler dedi ki...

:) bak bazen bazı şeyler gerçek olabiliyor masalcı:) ve bazen küçük bir an gerçekten gülümsetebliyor tenini:)

Adsız dedi ki...

Bülbülün güle beslediği aşk'gibi olmuş blog.Yazar aşkı kafasına değilde yüreğine koymalı ve ulu ortalık ifşa etmemeli,gücünü ve devamlılığını daha belirgin kılması için.Aşk satır aralarına dolanmış,dudaktan kalbe yayılıyor, ateşi buram buram yakıyor.Ancak yüreğiyle gören başka bir yazar hissedebiliyor bu sıcaklığın sözcüklere bulanmış halini...

sıradan cümleler dedi ki...

yüreği sadece aşk yazan sevgili dostum seni görmek ne güzel....