5 Aralık 2007 Çarşamba

yüzleşme

Onunla yüzleşmektense, kozasının üzerine bir kat daha örmeyi istedi.. On kat ördü, yüz kat ördü, yüzüne yüzünü döndü de ördü.. Dolandı kendi etrafında da ördü.. Doladı ipleri derisine, sımsıkı sıktı, derisi morarıncaya kadar sıktı.. Gözlerini ördü ve kulaklarını, göğsünü ve sırtını, diz kapaklarını ve üşüyen ayaklarını.. Onlar çıktılar kozalarından ve gittiler, yirmidört saat sonra yanacaklarını bile bile gittiler.. Yandılar ve çığlıkları geceyi tokatladı.. Ay korktu, deniz sustu..
Sonra mevsim sonbahardan kışa döndü.. Sokaklar çıkmazdı hep.. Hep çıkmaz sokaklardaki kırmızı tuğlalara çarptı yüzü.. Boş tren istasyonunda yanına oturacak ve saati soracak birini aradı gözleri.. Bekledi.. Saat çoktan durmuştu.. Ve akrep yelkovanı çoktan geçmişti.. Dudaklarını ısırdı önce, sonra parmaklarını.. Ondan geriye kalan avuçlarında derin bir çizgiydi.. Baktı ve öptü..



Söyle yağmura yağsın, kör olsun rüzgar, esip geçtiği yerleri bilemesin.. Sarsılsın içim, içim sökülsün, kader denen şeyin teyelleyip geçtiği yerden sökülsün.. Derim dökülsün sonra, yalayıp yamaladığı yerden hayatın..
Bütün azalarımla o kuyuya düştüm ben, çıkmak için sebebim yok, duvarları tırmalamaya, tırnaklarımı söküp atmaya ve elime sihirli bir iğne alıp dikmeye kendimi kendime..

Söyle ona!! Yağsın!!

Senin rengindendir yağmur yüklü bulutlar.. Seslen ona ve kulağına fısılda.. Yağsın.. Sonra dön ve hatta hiç gitme bir daha mesela.. O tren istasyonuna uğrama hiç, o sokaktan geçme, o köşe başında durma ve bekleme tünelin sonundaki ışığı.. Mahallenin çocuklarına el sallama, kar yağsın diye bekleme, kapının önünü temizleme bu sefer, tavan arasına gönderme yazdığın mektupları..
Gözlerindeki soysuz kalabalığı o oda da bırak ta gel. Odanın duvarına dikte gel gölgeni.. Koltuğunu, yastığını, yatağın kenarın da ki çoraplarını, bana anlatmadığın ve hala avuçlarında tuttuğun, birbirine karışmış sana ait olmayan tuzlu suları bırak ta gel.. Son bir sigara yak ve yut dumanını, sonra ona anlat dişlerinin arasında sakladığın tatları, dudaklarının kenarında unuttukları renkleri, saçına değen tenleri ve bunları örtmek için neden kalın giyindiğini anlat ona..

Sonra dön .. Nereye istersen aslın da..

Kelebek ölüleri avuç avuç düşerken saçlarına, ben kozamın üzerine on kat ördüm, yüz kat ördüm, yüzümü yüzüne döndüm de ördüm.. Dolandım kendi etrafımda öyle ördüm.. Doladım ipleri derime, sımsıkı sıktım.. Gözlerimi ördüm ve kulaklarımı, göğsümü ve sırtımı, diz kapaklarımı ve üşüyen ayaklarımı..

Hiç yorum yok: