31 Aralık 2007 Pazartesi

odamdayım...

Şarkıdan hemen sonra…

Odamdayım..

Kapımın eşiğinden soğuk hava üflüyor küçücük ayaklarıma, ölüm gibi.. Sokak lambası kararsız yine, yanmakla yanmamak arasında kıvranıyor.. Perdelerim aralığın otuzu.. Ellerim hala soğuk.. Dizlerimi çektim kendime.. Kendim gibi, benim gibi, birazda seni çeker gibi, o şarkıdan hemen önce..
Kavgalıyım kendimle günlerdir, küsüm.. Küstük sağımdaki kadınla.. Alttan vurdum, hile yaptım, kandırdım, oyuna getirdim onu, dün gece gibi..
Yine böyle bir akşamdı, o yolun tam ortasında, yüzüstü düşmüştüm.. Ellerim kanıyor yine.. Yine sızlıyor sıyrılan yerlerim.. Derin bir boşluk az önce astı kendini, boynuna geçirdiği iple.. Saçlarımdan sallandırdı kendini.. Az önce, şarkıdan hemen önce yani.. Derin bir boşluk intihar etti içimde..
Geceler zannettiğim kadar değilmiş, geceler o kadarda dar değilmiş kendime, o kadar değilmiş.. Gece içimin orta yerindeki kadın kadar cesur değilmiş.. Gece kadın değilmiş aslında.. Oysa gecelerin cesur bir fahişe olduğunu sanırdım hep..
Aradaydık..
Arasındaydık bazı şeylerin..
Odaların arasında..
Kapıların arasında..
Camların arasında..
İki nefes arasında..
Bacak arasında..
Aradaydık..


Dönemiyorum…

Babamın belime kırmızı kurdele bağladığı yerdeyim…

Annem mutfakta ağlıyordu.. Ben beyazdım o gün.. Saçlarım siyahtı, inciler süslemişti uçlarını.. Babam girdi odaya, şimdi hayatımın geçtiği odaya yani ve bir daha asla dönemeyeceğimi sandığım odaya yani.. Tam buradaydım o gün.. Babam girdi odaya elinde kalın bir kırmızı kurdeleyle.. Hayatıma lanetler yağdırdığım, dümdüz küfür ettiğim bekaret kırmızısını doladı ince belime.. Kına yaktım ellerime bir gece önce, şimdi kusuyorum annemin beyaz düşleriyle doldurduğu çeyiz sandığına.. Oluk oluk kusuyorum.. İçim dışıma çıkar gibi kusuyorum.. Kadınım şimdi.. Belimdeki kurdele SİYAH…
Babamın belime kırmızı kurdele bağladığı yerdeyim..
Bu sandık boş; ve babama söyle anne, ben artık kadınım!!!
Bu saati geriye çevirsem, akreple yelkovanı söküp içinden, yerlerini değiştirsem, zaman geriye döner mi? İçine parça parça edilmiş hayatıma yeniden nefes verir mi zaman?
Babam belime bağlarken bekaretimi, annemin ağladığı yerdeyim.. Bu yollardan hangisinde dönüş var?
Hangi ev benim evim?
Okul çantamı bulamıyorum.. Arkadaşlarıma “kalbim kadar temiz bir sayfa” ayırdığım hatıra defterimin kilidini bulamıyorum.. Tüm bu saçma zaman içinde en çok buna acıyor içim.. Temiz değilim artık..
Anne o sandığa kusuyorum her gece, babama söyle kadınım artık!!!


Sen ismi söyle, ben ne renk baktığını söylerim nasıl olsa…

Bu gece benimle uyu..

Beni hangi kitapta bıraktın? Kaç satır yazdın bana siyah kaleminle? Ya da ellerinle kaç şeker attın çayıma? Dün gece kimin boynundaydı dişlerin? Kaç defa git dedin bana?
Hadi gel resim yapalım bu gece halının uçlarına ya da yerlerdeki kitapların sonlarına.. Sen rengini söyle ben boyarım parmak uçlarımla yine.. Sadece boyanın rengini söyle.. Ben biliyorum zaten senin her şeyi beyazdan çalıp siyaha boyadığını.. Şimdi içinden bir sayı tut.. Ama sakın söyleme bana.. Sonra unut tuttuğun ne varsa içinde ve hatırlayana kadar sen, biz sevişelim yine aralığın sonunda.. Sonra kapı çalsın, gülelim biz, gelenler gelsin otursunlar bir yerlere biz kahve yapalım bu sefer onlara.. Ama sen sakın beni nasıl öptüğünü anlatma.. Tutuğun sayıyı hatırla şimdi ve ismini söyle bana..
Senin adın onüç harf.. Ve rengin yok senin…



İçime kustum sonra...

Bu gece yine çok güzelim.. Tıpkı dün gece ki gibi..

Elimin tersiyle itiyim hiç bir şey oradan aşağıya düşüp kırılmadı aslında.. Ve ben kimseye bir şey demedim, geçen zamana ettiğim küfürler dışında.. Dün gecede dediğim gibi sana annemin genleri beni buraya kadar taşıdı.. Şimdi babamınkilerle idare ediyorum.. Odamdayım.. Hava soğuk, o şarkı çalıyor yine.. Geceyi jiletliyor tünelin sonunda.. Hayatımı dikizliyorum kapının deliğinden.. İçimi sağa çekiyorum ve gözlerim kuru artık.. Sanırım dün gece yeterince ağlamıştım.. Duş aldım, saçlarımı taradım, temiz çamaşırlar giydim ve siyah bir kazak sonra.. Dışarı çıktım, dolaştım biraz.. Sokağından geçtim.. Soban tütüyordu yine.. Hava kirliliği bu olsa gerek.. Hepsi senin suçun.. Bazen camdan bakmalısın ve ayak sesimi tanımalısın artık..

Kaç kadın nefes alıyor içimde bir bilsen.. Kaç kadın seviyor seni içimde..
Midem bulanıyor düşündükçe.. İçime kusuyorum yine..
Nasıl olsa bir zaman sonra bende inkar edeceğim seninle uyuduğum o geceyi.. Ama şimdi bu geceyi anlamlandırmalıyım.. Çünkü, sağımdaki kadınla son gecem..

Odamdayım...

Şarkıdan hemen sonra…

Saat: 00.01

işte oradasın.. sıcakta..

Yağlanmamış bir kapının gıcırtı sesini renksiz duvarlara bırakması gibiyim bu günlerde.. Yorgunum, halim yok, paslanmış çizgilerim,gözlerim kırmızı.. Ne zamandır esmiyorsun bahçeme, kaç zamandır girmiyorsun o camdan içeriye.. Ben özlüyorum yüzüme bakmadan konuşmalarını, sesinin kulağımı sevişini, kitaplarını yerlere serişini, fincanındaki soğuk çayı yudumlamanı.. Özlüyorum..
Biliyorsun değil mi? Biliyorsun aslında, ruhumun köşelerinin nasıl titrediğini / yanıma oturunca, elimi tutunca sen.. Arsızdım, yağmurdum, dumandım ciğerindeki.. Eksiktim, erkendim belki de o masala.. Belkilerim hep Evetti sana o camın kenarında..

İşte oradasın.. Sıcakta..


Gidenlerinden yorulan bir adam, gelenlerini hep böyle gülerek mi karşılar? Yorulmuyor musun inatla kendi damarlarını düğümlerken? Şimdi bana geçen gün için “üzgünüm” deme sakın.. Baskın olduğun tüm yalandan varsayımlara inandım ben.. Şimdi tüm gölgelerin bu kenti terk ettiklerini söylüyorsun.. Kendine sakladıkların dışında.. Buna inanmamı bekleme artık.. İnanmamı bekleme sakın.. Sonbahardı sen o sokağın başında beni beklerken ve ben yine mordum sana.. Aşk o kapıdan girip çıkışımla zamanlı, kısa bir andı biliyorum.. Ve ben, hala o şarkıyı dinliyorum her sabah.. Ağladım, Ekim başıydı.. Sustum, şimdi kış..

Sözlerim anlamsızlaşıyor dilimin ucundan düşerken, tutarsız cümleler kuruyorum baştan yeni baştan.. Ve biliyorum ki hiç birini sahiplenmeyeceğim günü geldiğinde.. Annemin genleri beni buraya kadar taşıdı.. Bunun için üzgünüm. Geçmişimde yudumladığım her su damlasından, önüme düşen gölgemden, küfrettiğim gecelerin sabahlarından, içtiğim ve nefretle çay tabaklarına bastığım izmaritlerden, sırf rengi bordo diye giymediğim deri montumdan, cebimde sakladığım susamlardan, Baktığım ve karşısında saçlarımı taradığım aynalardan, elini sıktığım ve yüzlerine yalandan gülümsediğim tüm insanlardan, akvaryumdaki Japon balığımdan, değdiğim tüm tenlerden, geçtiğim sokaklardan, oturduğum kaldırımdan, çıktığım merdivenden, küçükken etrafında oynadığım ceviz ağacından, bayramlık siyah rugan ayakkabılarımdan, gözümden, dilimden, ellerimden, kokumdan, kanımdan ve soyumdan, annemden, babamdan, Nilgün’den, Elif’den, kızım dan ve sevdiğim son adamın saçlarından özür dilerim…


Şimdi sen o yatakta arkanı dön duvara ve uyu.. Yarın yeni bir gün, birkaç gün sonra yeni bir yıl başlayacak..



İşte oradasın.. Sıcakta..

28 Aralık 2007 Cuma

Nesin sen?

Oyunun yeni kurallarla baştan yazılma zamanının geldiğini söyledi, o akşam üstü.. Arkamı döndüm ve sustum.. Zaten her şey bir kurgudan ibaret değil miydi? Yeni oyunlara yeni kurallar.. Aslına bakarsan yeni rollerde vermeliydi bana hayat.. Bir çocuk, bir kadın, bir anne, iyi bir aşık, aptal bir sevgili dışında herhangi bir şey.. Gereksiz tekrarlar yazıyorum sayfalara, gereksiz insanlara gülümsüyorum.. Ne zoruma? Sırf yanağımda bir çukur var diye, “gülmelisin” dedi bana hayat, “gülümsemelisin ” .. Yüzüme atılan bir damgadan daha farklı değildi yanağımdaki çukurun gölgesi..

Düşününce sondan geriye her şeyi, anlayabiliyorum bazı şeyleri.. Sanırım büyüyorum.. Küçük bir çocukken aynalara bakıp saatlerce ağladığımı, yanağımı kendi ellerimle tokatladığımı, çukurların kapanması için Tanrı ya her gece nasıl dua ettiğimi düşünüyorum.. Zorum kendimle benim.. En başından beri, kanımla, nefesimle, dudağımla, yanağımla, yüzümle, ellerimle, gözümle, en kuytu yerimle zorum var benim..

Yapabilirdim.. Bu oyuna bir son verebilirdim aslında.. Karşıma geçip kendimin, anlatabilirdim kendimi kendime..

?
Nesin sen? Söylesene nesin? Kimsin? Kaç kadın var içinde? Kime benziyorsun, kim gibi kokuyor ellerin, gözlerin terler mi seninde? Kimsin sen? Kimde kaldın, nerde kaldın en fazla? İşin bittikten sonra sen de arkanı dönüp uyur musun onlar gibi? Ya da kusar mısın içini yatağa, susar mısın birazda?

?
Sorguya çekip kendimi, insanlıktan çıkartabilirim.. Saldırıp kopartabilirim kendimi o düzlükten.. Aslında yanağımda ki çukurdan bir seferde intikamımı alabilirim..

?
Neyim ben? Kimim? Kim deyim bu akşam? Ne renk benim saçlarım? Nasılım? Neden tırnaklarımı kemiriyorum hala? Kimi öptüm ben, hangisini daha çok sevdim o dudakların? Sırtımdaki yanık izi hangi geceden kalma? Yarına biri var mı içimde? Hangisi beynimi avuçlar, yüreğimden önce? Sustur beni artık! Sustur!!!


Bak içimdeki güzel kadın/ sana diyorum ki; gel git buralardan.. Dinle beni ve git.. Sus ve git.. Eteklerini topla ve doldur içine gözlerini, terinin kokusunu, son sigaranı, parmaklarını tek tek topla masalardan.. Git.. Ceplerine sokuştur yalandan sevişmelerini, en dibe en derine.. Yalanlarının üstüne koy.. Ve git.. Bardağını al, yattığın yatağı, oturduğun koltuğu, camın önündeki menekşeleri alda git.. Baktığın aynayı kırda git bendeki odalardan.. Bak içimdeki güzel kadın/ sana diyorum ki; gel git buralardan..

Nesin sen?

nslh@n


26 Aralık 2007 Çarşamba

yarın gelirim..

Şimdi sadece gözlerinin gerilerinde siyah bir görüntüden ibaret anlar var.. Aklını karıştıran saçlarımın kokusuydu.. Ellerim battı bir yerlerine.. Saklamadım, saklanmadım o tepenin arkasına ya da susmadı parmaklarım.. Aklının alabileceği, içinin kaldırabileceği kadar yakındım sana.. Beynimin en ince ve en koyu kıvrımlarında bir düşten aktın içime, düştüm.. Düştüm, masaldım, hikayenin sonuydum beklide.. Yazdın okudum, şimdi kış..
Varlığının ağırlığını hiçbir ruhun tartamayacağını biliyorum artık.. Bir boşluktan bakıyorum duvarına çarpan seslere.. Sayıyorum, daha kaç defa düşer, kaç defa kayıp gider ellerimden cümlenin sonundaki şuursuz yüreğim..

Daha öncede bozdum ettiğim yeminleri, döndüğüm yollar, indiğim gökler oldu başka yüzlere.. Nihayetlenmeyen gecelerin sabahı, titreyen dizlerimin yanına koydum terleyen ellerimi.. Günaha uzandım boylu boyunca, boyum kadar, senin kadar sevdim hepsini..
Kaç defa ölmeliyim? Kaç defa ölürsem vurursun o kıyıya? İçimin derinliği titriyor, rengi değişiyor zamanın.. Duymuyor musun? Görmüyor musun, son martıda gitti bu şehirden..
Pusulasız ve kimliksiz yazıyorum her şeyi geceye.. İçime düşmüş gölgem, bir yerlerde fısıldıyor dudaklarıma.. “Kalk” diyor, “git oraya”.. O şehrin denizinde boğul, nefessiz git, yarına anlatma, anlatama zihninin ölü sevişmelerini..

Bir melekten çaldım yüzümü ve kanatlarımı.. Yalan söyledim ona.. “yarın gelirim” dedim.. Yarın gelirim yanına..

Hangi anahtar kilitlerini açar ruhumun, hangi dil azat eder bedenimi kadınlığımdan bilmem.. Sol kaburganın altında bir yerlerdeyim biliyorum.. Zorluyorum her nefes alışında hayatı.. Kastım var beklide sana benzeyen her şeye.. Girip çıkıyorum o kapılardan, dalıyorum, atlıyorum en ıslak yerlerine, esip gürlüyorum saçlarına, çiziyorum damarlarını ve siliyorum tenime yazdıklarını.. Ezberledim.. O kuyuya attım taşları.. Kimse çıkaramadı, toplayamadı dağılan saçlarımı.. Aklım ermedi avuçlarında gizlediğin kokuya, teninde sıralanmış tuzu yutamadım.. Gördüm.. İçinde uçan kelebeklerin nasıl kanat çırptıklarını gördüm..

Bir öpücükle bir ısırığın arasındaki farkı biliyorum ben.. İnan ki biliyorum.. İz ve leke arasında gidip geliyorum sana uyandığımdan beri.. Sen, o şehirden daha güzeldin ve ben saçlarını sevdim, bir şehrin sokaklarını sever gibi sevdim seni.. İçimde büyüttüm rengini, çoğalttım, gölgeleri değdirmedim adının geçtiği hiçbir yere.. Suya anlattım o masalı, her gece okudum gözkapaklarına sen o yastığa saçlarını sererken.. Düşlerin kollarından tuttum, bıraktım camının hemen kenarına.. Unutma.. Dışarısı soğuk.. Düşlerde üşür bazen..

Hayatı kırabilirim, dirilirim beklide başka bir toprakta.. Açarım, tarçın kokarım yeniden.. Severim beklide güneşi, sererim yeşil tepelere yüzümü.. Devirebilirim boyumu yanına.. Soluna ya da sağına.. Önüne ya da arkana değil ama.. Yanına.. Ben yanarken ateşlerde, avuç avuç tutarken korları ellerimde, sağ omuz başını öpebilirim, yakabilirim senide.. Bir öpücükle bir ısırığın arasındaki farkı biliyorum ben.. İnan ki biliyorum..

Bir melekten çaldım yüzümü ve kanatlarımı.. Yalan söyledim ona.. “yarın gelirim” dedim.. Yarın gelirim yanına..

25 Aralık 2007 Salı

soğuk...

Sadece gözümden akıp giden bir zaman vardı dün.. Arkama sakladığım ellerim ve işaret parmağıma kazıdığım bir harf.. Hayat basitti aslında zor olanı kendime sakladım.. Acı duymadım, sızlamadım.. Bakmadım arka odalarıma..
İnsan olduğunu hissettiğim ve ellerini parçalayan bir adam vardı o duvarın arkasında.. Sadece sesini duyduğum ve içimden söylediğim her şeyi.. Bazen görmek gerekmiyor ya da yetmiyor bazen anlamak için o yastığa baş koymaya.. Kabul etmeliyim ki, yastık yumuşak değildi tenin kadar ve ısıtmadı hiçbir koku, içimde demlediğin çay gibi.. Bende anlamış değilim aslında, sırtımda yürüyen orduların, nereye doğru ilerlediklerinin, neremi işgal etmek istediklerinin.. Bilmiyorum. Bilmiyorum.. Bilmiyorum, sadece farkındayım birazdan yağmur yağacak buraya..

Üşüdüğüm ve ısınmak istediğim doğruydu.. Beklide tek doğru buydu hayatım dediğim bu arka sayfada.. Üşümüştüm, çünkü bütün bir akşam sana hediye almak için dolaştım durdum şehrin ışıklı caddelerinde, sokak aralarında.. Üşüdüm.. Ve ısınmak için sana ihtiyacım vardı.. Belki birkaç kelime atardın içimdeki sobaya.. Yanardı, tutuşurdu belki ısınırdı odam.. Üşümüştüm sadece.. Isınmak için fazla bir nedene ihtiyacım yoktu aslında.. Yüzsüz bir kedinin bacaklarına sürtünmesi gibiydi sadece her şey..

Etime doldurulmuş kemik yığınlarını taşıyorum ve içime bastırılmış bir ruh.. Aslımı arıyorum, o odadan diğerine basıyorum, parmak uçlarımda sessiz..

Onların gelişi böyle sesli ve bir o kadar ürkütücü olurdu. Onlara inanmaları biraz sürecek olsa da bazı gözler gördü ve onların “KİM” olduğunu daha ilk kelimelerinden anladı.. Basit ve adil bir hayata hediye bırakmak istediler.. Kaçanlar daha ilk suda boğuldu, kalanlar mühürlendi sözleriyle.. Kaç adamın sözü var ruhumda asılı kalan, kaçan kaçana önlü arkalı, elimin sıyrıklarında gizlediğim bir o kadar çalınmış zaman..

Sadece üşüdüm ve ısınmak istediğim doğruydu.. Üşümüştüm, çünkü bütün bir akşam sana hediye almak için dolaştım durdum şehrin ışıklı caddelerinde ve sokak aralarında.. Ve ısınmak için sana ihtiyacım vardı.. Belki birkaç kelime atardın içimdeki sobaya.. Yanardı, tutuşurdu belki ısınırdı odam.. Üşümüştüm sadece.. Isınmak için fazla bir nedene ihtiyacım yoktu aslında.. Yüzsüz bir kedinin bacaklarına sürtünmesi gibiydi sadece her şey..

Doğum günün kadar mutlu olsun, sana kalan ne varsa

21 Aralık 2007 Cuma

bekleyebilirim..

Olmakta olan her neyse; onu olduğu gibi kabul edebilirim.. Karanlık bir mağaranın içinde, dik bir yamaçta ve kör kuyularda yaşananları sindirebilirim aslında mideme.. Mideme saplanan bıçakları sökebilirim.. Söküp atabilirim tuzumu bedenimden.. Hiç değilse bir sefer, hiç değilse kendime, hiç değilse son defa dürüst olabilirim aslında.. Dirensem de dişine tırnağına, kaçsam da soluğundan, bıraksam da ellerimde tuttuğum yüzünü, kabul edebilirim gerçeği..
Bir cinnetin eğişinde, hemen dibinde bir adım kaldı o kadın.. Kabuk tutan yaralarımı yoluyorum, kanayan yerlere tuz falan basıyorum.. Bir elimde hayat, bir elimde ince bileklerim.. İçimde demlenmeyi bekleyen bir an var.. Bekliyorum..

Olmakta olan her neyse; onu olduğu gibi kabul edebilirim..

Bekleyebilirim…

Yönümü kesin ve sabit bir kararla belirleyebilir, ona arkamı dönebilirim.. Yapabilirim.. Bir avuç su birikintisinde çırpınabilirim, boğabilirim gözlerimi, boğulabilirim.. Henüz vakit geç olmadan, arkamı dönebilirim ve o tünele sızabilirim gözlerinden.. Acı bir çığlık atabilir, ciğerimi sökebilirim yerinden..
Beklide pembeyi sevebilirim yeniden ve inanabilirim tüm suların yolunu bulacağına.. Dikenleri çıkartabilirim ellerimden ve beklide süslü cümleler fısıldarım kulağına.. O şarkıda dans edebilirim sana camın önünde, ay henüz dolunayken gökyüzünde, yüzünü okşayabilirim ve sevebilirim dudaklarını..
Olmakta olan her neyse; onu olduğu gibi kabul edebilirim..
Bekleyebilirim
Henüz o masal yazılmadı...
nslh@n

19 Aralık 2007 Çarşamba

suç...

Kabul ediyorum mükemmel deyilim, güzel de sayılmam aslında.. Kısa bacaklarım ve sönmüş bir ruha öylesine iliştirilmiş bir bedenim var.. Tamam kabul, ayaklarımda çirkin ve tırnaklarımı kemiriyorum hala.. İstediğin kadın olabilirdim aslında.. Saçlarımı sarı falan yapabilirdim, tırnaklarımı uzatıp, kırmızıya da boyayabilirdim.. Çok süt içip boyumu uzatabilir ve rejime girebilirdim.. Bunu senin için yapabilirdim.. Azat ettiğin kölelerden biri olabilirdim, oradan oraya savurduğun hani, duman bastığın üzerlerine, kırmızı ojeli parmaklarını kemirdiğin yani..
Çok fazlasın çok.. Çok fazla oluyorsun tenimde.. Taşımak zor gelirdi bazen seni.. Üzerime abanman, acıtırdı kemiklerimi de söylemezdim sana.. Ses çıkarmazdım.. İçimden sayardım zamandan geriye.. Sonra sen o odaya girerdin ve ağlardın derinden, derinden derine akardı da ben bilirdim sen yastığı basardın yüzüne.. Duydum ve gördüm.. Ağladığını ve yastığı bastırdığını yüzüne.. Boğul şimdi o yastıkta.. Ağla, kahrol, geber aslında.. Kendi etini ye sıyır, oradan kemiklerine.. Çok fazlasın çok.. Anlatma bana artık ve aslına bakarsan anlatmaya da çalışma.. Tamam kabul, anlamıyorum seni ve anlamak istemiyorum işte.. Anlatma ve kır şu çeneni artık, o duvara vur parçala, dağıt ve savur tozlarını kendi bahçene..
...
Aynı kişiden mi bahsediyoruz biz? Sen ve ben yani.. Biz diyorum sana, aynı kişiden mi bahsediyoruz seninle.. Zaman ne zaman, hangi olay önce, kim kimi becermiş o kapının arkasında, hangisi önce vurmuş kapıyı gitmiş, ne nereye savrulmuş o fırtınada, hangisi daha çok acıtmış canını ve en çok yalanı kim bırakmış erkekliğine.. Bir erkek var mıymış o kadının arkasında, ya da önünde, belki de sağında ve solunda.. Aslında boş-ver “kim, kime, nerede”, bende boş-verdim “hangisi, hangisini, nasıl”.. Bir kaç soru kalmakla birlikte kafamda, söktüm attım o işareti cümlelerin sonundan.. Sevdim bu zavallı belirsizlikleri ve sıkılmadım, yorulmadım aslında taşmadım ve kusmadım bir yerlere.. Bu karmaşayı ortadan kaldırabilir miydin merak ediyorum sadece..
...
Bir süre bekleyeceğim, emin olana kadar yani.. Kimsenin arkamdan gelmeyeceğine emin olana kadar bekleyeceğim o köşe başında beklide arka sokakta.. Bir yerlerde orada burada ne fark eder ki?


Suç..
Suçlu..
Suçluyum..
Suçlu muyum?
Suçlu muydum?


Bir suç işledim.. Ben işledim tenime, bir ileri bir geri.. İşledim nakış gibi.. Göz göz oldu tenim ve kabardı bir yerlerim.. O suçu işledim, gözüne baka baka yaptım, ağzımdan, burnumdan,saç diplerimden, parmaklarımın ucundan ve elmacık kemiğimden.. O suçu işledim.. Defalarca bastım üzerine, parmak izlerimi bıraktım onlara.. Ve bir kaç saç teli, beklide kırık bir gülüş yanağımda..
Tamam kabul o suçu işledim..
Küçüktüm, elma çaldım yan bahçeden, gençtim ve erkendim aynı zamanda değdim tenine, ve büyüdüm kadındım şimdi, kocaman bir kadın.. Çaldım her şeyi ve yuttum.. Kabul suçluyum.. Ben yaptım ve suç işledim.. Pişman mıyım? Değilim.. Değilim.. Değilim..

Geceyi gizem, gizemi şehvet beslemiş karanlık sokaklarda..
Karanlığı sevmem ve inadına kadın olmam bundandır aslında..

Boğul şimdi o yastıkta.. Ağla, kahrol, geber .. Kendi etini ye sıyır, oradan kemiklerine.. Çok fazlasın çok.. Anlatma bana artık ve aslına bakarsan anlatmaya da çalışma.. Tamam kabul, anlamıyorum seni ve anlamak istemiyorum işte.. Anlatma ve kır şu çeneni artık, o duvara vur parçala, dağıt ve savur tozlarını kendi bahçene..

Tamam kabul o suçu işledim.

Karanlığı sevdim ve kadın oldum inadına..

18 Aralık 2007 Salı

Şimdi Ölmeliyim!!

Şimdi Ölmeliyim!!
Kalbimin ışığına hizmet eden ruhumun, ateşi tarafından terk edildiğimin farkındayım.. Sakinim de aynı zamanda.. Tıpkı saçlarımı yuttuğunda, midenin bulandığını gördüğüm o gece gibi.. Farkındayım ve ölmeliyim.. Gücü ve biçimi belli olmayan yıldızlar yok gökyüzünde.. Dün de yoktu, bir önceki günde.. Tek şey karanlık ve sessizlik, diğer sessizlikse sessiz olmayan bir karanlık.. Ellerimde tuttuğum sessiz bir karanlık var şimdi..
Zaman içinde tuzağa düşürdüm inandığım her şeyi.. Tuzak!! Tuzaklar kurdum bedenime ve yanağımın çukuruna .. Geçtiğim şehirlerde kokular ve her bir sokağa bir ceset bıraktım..
Umudun ve değişimin mucizesi gibi, girdap içinde dönen bir küme bedenim, şimdi merhamet yok kendime.. Ölmeliyim.. Geçtiğim her şehrin her sokağına bir ceset bırakmalıyım şimdi..
Eğer gerçekler acıtıyorsa canımı ki ben buna hazırım, o halde başlamalı ve ruhumu asmalıyım o ormandaki ağaçlara…
Görülmeyen, anlayışın sonsuz nehri, azimle devam ediyor yola, öldüren kaçışlarım adımlıyor yolları.. Baştan çıkaran kader götürecektir beni rengi belli olmayan odaya ve çarpacaktır elbet sonunda yüzümü duvara.. Bir gözyaşı seli aklımı ruhumla birleştirecek ve susacağım konuşmayacağım bir daha.. Bir aşk rüyası, gerçek arkada son bulacak ve nefesimi tutacağım.. Gözlerimi kapattığım an, görüntü ölecek.. İnsanlığa son veda mı ettiğim an. Görünmeyen, sonsuz bir yolculuk başlayacak.. Nefret değil içimdeki sadece inancım kalmadı hiçbir şeye hepsi bu.. Ölmeliyim!!
Kendimi kan ve çamurun içinden sürükledim ve yanan gözlerimle aşkı iteledim her defasında.. Daha ileri, daha ileri.. Sorunum kendimle, kendi kanımla.. Sorunum yüzümle, yanağımdaki çukurun kokusunda..
Hayır, ben bekletmek için oynayan türden değilim bunu anlatamadım aydınlığa gülümseyene.. Asıl büyü güle güle deme zamanlarında yatıyordu her defasında..
Sonsuzluk için güneşinden vazgeçen bir kadını besliyorum kanımla.. Kaçmayı ve o kadını öylece bırakıp gitmeği istiyorum, içimdeki siyah kanamanın acısını çekerken.. Bu kez ölmeliyim aslında...
Ölmeliyim!!
Hayatım boyunca kaçtığım her gün için pişman olacağımı biliyorum.. Fakat yapmak zorundayım.. Köklerimi söküp atmalıyım kara topraktan bu kez..
Sahip olduğum her şeyi verdim, yani güle güle deme zamanı .. Bedenime vurdukça o denizin dalgaları, ruhuma yeni bir duvar ördü rüzgar.. Sonra dedim ki içimdeki kadına; Ya sen git ya da ben öleyim.. Ölmeliyim, yağmalıyım tekrar o buluttan belki şimşek olup çakmalıyım kulaklarına ve vurmalıyım kendimi yeni iklimlere.. Hadi şimdi bırak köklerimi, tutunma ve yalvarma bana..

Gördüklerin gerçek, gerçekler görünenlerin çatlaklarına gizlenmişti.. Gerçeğe fısıldadım o aralıktan.. On sekizinci aralığa dayadım dudaklarımı ve anlattım sessizce..

Ona dedim ki;
*Doğmak için ölümlü olmak gerek ve gerektiğinde defalarca ölmek.. Her geçtiğin şehre bir ceset bırakmak gerek ve sokaklarına teninden süzülen ter kokusu.. Tohumun dışına ve hiçliğin içine doğru bir yerdeyim.. Ve kapının eşiğinde çürüyorum.. Kaderin kuklalarına emrettiği yerde.. Çürüyorum görmüyor musun, bitiyorum ve aslında ölüyorum.. Şimdi al saçlarımı eline ve son kez okşa..

Bana dedi ki;
*Peki.. Biraz zaman.. Bardakları doldurmam gerekli ve arınmam zaman alacak..

Anlatsam dinler miydin gerçekten, yazsam okur muydun? Soldan üflerken ruhumu ölüm, benim için yapar mıydın bir şeyler.. Alır mıydın eline ucu sivri bir bıçak, benim için yapar mıydın, söküp atar mıydın o kadını içimden.. Taşlar mıydın, orasını burası parçalayıp dağıtır mıydın aslımın?
Yatır beni geceye ve sev saçlarımı, sonra uyut beni.. Dert etme sen, derin bir nefes alacağım ve bekleyeceğim, otuzluk bedenimi, otuz parçaya bölmeni.. Dert etme, gözlerini kapa ve suretimi unut bir sefer de olsa..

Kendimi kan ve çamurun içinden sürükledim ve yanan gözlerimle aşkı iteledim her defasında.. Daha ileri, daha ileri.. Sorunum kendimle, kendi kanımla.. Sorunum yüzümle, yanağımdaki çukurun kokusunda..
Kalbimin ışığına hizmet eden ruhumun, ateşi tarafından terk edildim..
Şimdi Ölmeliyim!!
nslh@n

15 Aralık 2007 Cumartesi

mavi..

Küçücük bir delikten görebildiğim iki mavi yol vardı.. Birine daldım, diğerinde aktım.. Islak bir geceye şarkılar söyledim ben ve onlar duymadı.. Küçüktü sesim tıpkı ellerim gibi.. Büyük lafları eden onlardı ve onlar tıpkı diğerleri gibi orada kaldılar ve karanlığa söylediler dillerinde ne varsa.. Ben arkamı döndüm onlara ve görmedim o kuyuya atıklarını.. İki mavi yol.. Birine daldım, diğerine aktım.. Kendine bile söylemediği şeyi, kemiklerinin arasına sakladı ve üzerini örttü teniyle.. Ben gördüm ve ben biliyorum orada sakladığı şeyi.. Parmak uçlarıma işledim adını.. Her bir parmağıma, adının bir harfini.. bir, iki, üç, dört, beş... Şimdi uyumalıyım.. Uzun zaman oldu gözkapaklarımı mutlu etmeyeli.. Gözkapaklarım kapanmalı.. Tıpkı şimdi çenemi kapadığım gibi..

kırmızı..

Kim olmadığımı biliyorum en azından.. Sonrasızlıkların en ucundan başladım elimdeki bocukları dizmeye ve sonuna da kalın bir düğüm attım.. En azından bunu yapabildim sonun da.. Yazmanı istediğim bir masal vardı ve içinde cesur bir kahraman.. Hani kılıcıyla devleri yok eden, kötü kalpli cadıyı kazana atan ve o kuru kuyudan o kadını çıkaran.. Evvel zamanların sonralarına saklanacak bir masal..
Gidemediğim uzak bir yer var ve saklamaya çalıştıkça sızan kan saçlarımın arasından.. Sığamadığım bir beden var tam da burada, durduğum ve oturduğum koltukta yani.. Sığmıyorum beklide sığamıyorum.. Beklide sularım sığ bu kıyıda.. Gel-git lerin sürekli ertelendiği bir kıyıya hapsedilmiş bir midye kabuğu gibi bu bekleyiş.. Gel ve sonra git.. Bir daha dönme istersen..
Ben tararım senin yerine saçlarını, sabun köpüğünden duvarlar yaparım evinin dört bir yanına ve aynaya da bakarım senin yerine her sabah.. İnan yapabilirimdim aslında.. Sen git ve bir daha gelme.. Yosun kokuncaya kadar nefesin orada kalmalısın..
Sakinim biliyorum ve eğilimim artmakta, o gece kulağına söylediğim şeye yani.. Vazgeçmiş değilim.. İki darbe, üst üste ve kırmızı.. Bir anlaşma var aramızda ve ben buna sadığım.. Üstüne koyduğum yeminlerim ve sağ kolumda kara bir mühür var..
Bir uzağın onikinci ikliminde, seslendiğim tüm kapılar kapalı ardına kadar.. Sakinim, yeterince sakinim ve nazik biri olmaya çalışıyorum son günlerde.. Küfür etmiyorum eskisi gibi, büyük laflar söylemiyorum, süslemiyorum cümleleri ve arkam da beni sobeleyecek biri var mı diye merak etmiyorum.. Sen yine de kendine söyleme kokum da boğulduğunu.. Sen yine de bilme benim kim olduğumu!! Bilme... Sen yine de söyleme kendine..
O gece kulağına söylediğim şey! ! Vazgeçmiş değilim.. İki darbe, üst üste ve kırmızı.. Bir anlaşma var aramızda ve ben buna sadığım..

kapı

Aynı inançsızlık ve nefretle söktüm dişlerimi önce, avucuma aldım hepsini.. Canım yanmadı, damaklarım sızlamadı.. Bahçene gömdüm.. Bilmem üzerine kaç defa tükürdüm ağzımdan süzülen kanı.. Yutamadıklarım dışında.. Kara bir büyüydü yaptığım.. Dişlerimi söktüm ve bahçene gömdüm..
Hepsi bir gün düşecekler o boşluktan aşağıya.. Sessizlik olacak önce, derinden ve sabırlı.. Ardından düşecekler.. Üst üste ve alt alta.. Kelimelirin arasında boşluk bırakmadan, göz uçlarının değdiği mesafeden ve hepsi aynı renkte düşecekler..
Duvarın ardında yaşanan ıslak ve kaygan bir hayat vardı.. Bu yüzdendi yataklarının altından gelen kokular.. Bu yüzden rutubet kokardı tenleri.. Ve bu yüzden senin duvarlarını sevdiler hepsi.. Tanıdık bir kokunun burun ucundaki iziydi.. Sakın bunları kimseye anlatma.. Bende anlatmayacağım bir daha.. Aramızda kalacaklar.. Üst üste ve alt alta.. Hepsi düşecek bir gün sırayla..
Kapı kapandı!! Eyy adam!! Kapı kapandı!!
"Sol bileğim" demiştim sana..
"Sol bileğim kapının arasında, kapatırsan kopacak"
Kapı kapandı!

10 Aralık 2007 Pazartesi

seni sevebilirim aslında...

Oysa o yüz, kış güneşinin farkında bile değildi.. Yüzüne değip geçen, içini ürperten gölgenin rüzgar olduğunu sanıyordu ve kendi gerçeğine rağmen avuçlarında tutmaya çalışıyordu yaktığı gözlerini.. Yosun tutmuş sisin içinde yitirilmiş koyu yeşil zamanlar, zamanların içinde gri yollar, yolların sonunda hep bir umut vardı.. Umudunun rengi olmasa da bir umut vardı işte gri yolların sonun da.. Uzun siyah saçlarını savurarak arkasına bakardı, yitirilmiş ne varsa ve her defasında canını acıtsa da, bitimli aşklarına ninniler söylerdi uzaktan.. Ziyan olmuş bir hayatı tırnaklarının arasında gizledi ve kesip atmaya kıyamadı hiçbir zaman.. Ona ait ne varsa gizlenmeliydi, tıpkı sol omzundaki yalancı meleğin bıraktığı leke gibi..
Kanatsız düşler nereye kadar zorlardı ki hayatı, hangi yeşil tepelere, hangi denizin mavisine ödünç bırakırdı görülmemiş rüyaları..

İçine çektiğin duman kadar yorgundu şehrin ışıkları, adamı nefessiz bırakan ateşli bir geceydi beklediğin mucize..

İçindeki Tanrı yı çoktan kovmuş bir adamın adımlarını saydım ve onun yerine dua ettim yorganın altında.. Giderek ve ilerleyerek, isteyerek ve ezberleyerek kendine benzeyen, kendisiyle konuşan ve hayatına teğet geçen herkesi sinsice sorgulayan bir adamın rengine boyandım..
Bunu yine yapabilirim! Başka bir kimsenin rengine boyanabilirim ya da kendi rengime boyayabilirim her hangi bir kimseyi.. Kimsesiz kalmış bir nefes bulabilirim, o nefesi sokarım deliklerimden içeri ve dolarım iliklerimi üzerine.. Bunu yapabilirim ve diğerlerini.. Öç alırcasına kendimden iki jilet darbesiyle o banyoda, kırmızıya boyayabilirim hayatı.. Kendi rengimden dolarım, dalarım ya da taşarım bir yerlere.. Yağmalarım beynimi ve sökerim yerinden taşları, zamanı durdurabilirim ve sevebilirim beklide gerçekten.. İnan bana yapabilirim.. Seni doğurabilirim kendimden ve senden doğabilirim.. Sol kaburganın hemen altından, canını acıtarak, seni sıkıştırarak, kemiklerini zorlayarak doğabilirim.. Yapabilirim.. Seni sevebilirim aslında..
İçimde çoğalarak sana benzeyen, inançsız bir zaman var.. Soluğu kesilmiş bir Tanrı’nın ağlayışı kadar soğuk bir alev..

Bunu yapabilirim.. Seni sevebilirim aslında…

9 Aralık 2007 Pazar

liman..

Herhangi bir çay tabağına iliştirilmiş, intihar eden bir mumun alevinde, yavaş yavaş erimesiydi nefes.. Kara toprakların yeşile olan aşkıydı, beyaz güvercinin kanadındaki lekeydi yağmur..
Avuçları yanarken alev alev, parmak uçları donan bir adam gördüm camın arkasında.. Ağzından, ağzının hemen ortasından tekmeliyordu soğuk gece.. Küfretti!! Gelmiş ve geçmişe, geçmişine ve geleceğine.. Gelenlere, odadan odaya dolananlara ve odanın tam ortasında duranlara.. Oturanlara ve daha önce kalkanlara.. Göz çukurunda biriken yıllara, ciğerinde söndürdüğü dumana ve uzaktaki limana.. Limandaki tanımadığı ve asla gözlerinin rengini bilemeyeceği kadına.. Asla göremeyeceksin saçlarının diplerini, ellerin dolaşamayacak alnındaki çizgilerde ve yutamayacaksın kokusunu, bilemeyeceksin sol göğsünün hemen altında neyin olduğunu..
O senin yerine al sallıyordu az önce, limandan ayrılan gemiye ve peşinden koşan martılara.. Senin yerine de içti bir şişe sıcak şarap.. Rengi kırmızıydı.. Ve şişenin dibine yazdı soluğuyla mektupları ,senin yerine el salladı yunuslara.. Dua etti, pembe dilini döndürdü ağzında, sen küfrederken, sen kılıçtan geçirirken yıldızları, o kadın el sallıyordu küçücük elliyle rüzgara.. Duvarları ve sokakları zorlayan bir sessizlikti bu depreme sebep.. Yıllar önce de gözlerinin önünde sallanmıştı bu şehir, kulaklarındaydı geceye karışan gürültü ve tanımadığı insanların çığlıkları.. Korkmuştu ve yıllar sonra açtı kapattığı kulaklarını.. Tekrar biriktirdi içinde çakıl taşlarını ve bir ırmağa bıraktı usulca.. Düştüğü yerden kalktı ve üzerini silkeledi.. Şimdi sen, gözlerini sımsıkı kapat ve kabul et!! Omuzlarında kaç melek kaldı, kaç meleği kaybettin giderken kim bilir.. Bedenin seyrek nöbetler yaşarken, dudakların kuruyup çatlamışken ve o kadına küfrederken utanmalısın.. Kabul etmelisin ki suçlusun ve durdurmalısın bu savaşı..
Sadece bir avuç kaldı o kadın...

8 Aralık 2007 Cumartesi

Sen, içinden çıkan şeyden nefret edip tiksinirken, ben saçlarını sever gibi sevdim her yerini.. Mutfak rafındaki fincanlarını, sigaranı söndürdüğün tablayı, tüten sobanı da sevdim.. Yeni süpürdüğün halını ve halının altına sakladığın nefesini.. İçinden dışarı çıkan, derinden derine akan tüm damlaları.. Perdelerini ve arkasına saklandığın kapını, içine sokulduğun ve en az zaman geçirdiğin yatağını..

Bazı şeyleri anlamalısın.. Ya da anlatmalıyım sana..

Önce dolaş odalarda.. Camları aç sonuna kadar.. Ve kapat, önce sırtındakini!! Sıcak bir çay al ellerine ve arkana yaslan.. Hazır olduğunda haber vermelisin bana.. Beklerim.. İnan ki beklerim hazır olmanı.. Bunu yapabilirim..

Gözlerinin dalıp gittiği oldu mu herhangi bir yüzde? Duvarlara onun resmini yapmalısın beklide.. Bir fırça darbesiyle ve tek bir renkle çizmelisin kokusunu duvarlarına.. Sonra karşısına oturup uzun uzun bakmalısın ve özlemelisin derinlerde kaybolmayı.. En azından kaybolmayı sevmelisin, kaybolabilecek ve boğulabilecek kadar yakındır sana bazen bir avuç mavi.. Dışarıda yağan yağmurun neden içine içine işlediğini ve buna rağmen neden bir türlü kupkuru kaldığını sormalısın kendine.. Camın buğusuna yapıştırmalısın ellerini ve süzülen damlaları akıtmalısın kararmış ciğerine.. Odaları değiştirmelisin belki de, kar yağacak yakında ve düşünsene bir kere, sen gözünü açtığında o odanın camına kar taneleri dokunacak.. Ben sevmesem de sen seversin, benim yerime de şiir okursun onlara.. Selamlarsın ve gülümsersin bir sabah.. Odaları değiştirmelisin.. Sonra kalk yerinden, çekmecene aylar önce bıraktığın kalemi al eline.. Ve başla yazmaya, gerçekten en sevdiklerinden başla, içinden tüten dumanla başla yazamaya.. Oraya buraya savurduğun kelimeleri usulca çağır yanına ve okşa başlarını.. Bu sefer bir masal yaz mesela kar yağarken, her yer bembeyaz olmuşken ve biz yürüyorken anlat bana.. Piknik yapalım, şarkı söyleyelim ve soğukta öpüşelim seninle, burnumuz donmuş, ellerimiz üşümüş kardan adam yapalım bir gece.. Sen bir defa yırtma yazdıklarını savurma içine, kırma bardakları, çizme bir yerlerini, izleri unut ve yolları.. Ben yine de sevmeyeceğim karın rengini, adına benzemeyen hiçbir rengi sevmediğim gibi..
Ve bir rüya görmelisin, gerçekleri yalayıp yutan pembe diliyle, ıslak, sıcak ve arsız bedenini ateşiyle sallayan ve yanmalısın bu defa cayır cayır mor ateşlere atmalısın ruhunu.. Nasıl olsa rüya değil mi aslında? Bu kadarını yapabilirsin bence..
Bak yine çayın soğumuş, sigaran bitmek üzere, küller izmaritler dağılmış, onlarca pencere açılmış önünde yazmanı bekliyorlar.. Senden başka herkesin ihtiyacı var yine sana.. Biliyorum bu değişmeyecek ve adı da olmayacak.. Ama diyorum ya küçük adam, sen yine de o duvarı keskin bir fırça darbesiyle boyamalısın bir gece ve izin vermelisin derinden derine akıttığın herşeyi sevmeme..

7 Aralık 2007 Cuma

Elim kapının arasında..

Bak bu sefer dinle beni.. Hiç değilse bir defa dinle beni, gözlerinle dinle ağzınla dinle, ya da duvarlara bardak daya öyle dinle... Sen yine o koltuğa otur ben sobanın arkasında ki mindere.. Anlatmalıyım artık o ormanın sonundaki nehirde gördüklerimi.. Kuşlar falan ötmüyordu pürneşe, salkım söğütlerde yoktu masallardaki gibi.. Ayaklarını baldırlarına kadar sıyırıp suya sokan güzel kızlarda yoktu.. Ortasından bölünmüş yüzler vardı.. Diğer yanı karşı tarafta kalmış bu yanda ki yarısına ağlayan.. Ciğerlerini yırtarcasına ağlayan.. Öyle korktum ki öyle ezildim ki seslerin altında.. Çoktular, kalabalıktılar ve kocamandı elleri.. Sana seslensem duymazdın yine biliyorum, mektup yazsam senin renginde, yine geceyle karışır ulaşmazdı eline.. Daha ne kadar çıkmalıyım içimdeki tahta merdiveni? Kaçıncı basamağındasın sen o merdivenin?
Oradaydılar diyorum sana, oradaydılar, çoktular ve kalabalıktılar.. Bu sefer dinle beni, elindeki soğumuş çay fincanını bırak ve bir sigara daha yak bence.. Bence çıkmalısın o kitabın içinden ve açmalısın bahçenin kapısını.. Yürümelisin yolun kenarında sırlanmış ağaçların altında ve yapraklara inadına inadına basmalısın.. Sırtıma basar gibi, kemiklerimi ezer gibi.. Yüreğimi içmelisin bardaklar dolusu.. Ne kadar diye sorma bana.. Miden ne kadar alıyorsa..
Şarkıyı başa almalısın ya da çok sevdiğin o filmi.. Beklide beraber izlemeliyiz.. Ve ben susmalıyım, sen şaşırmalısın o koltukta.. Dilimi gerçekten yuttum mu diye bakmalısın.. Sesimi unutmalısın beklide.. Hatırlıyor musun? “Kahretsin güzelsin” demiştin bana, beni ilk gördüğünde. Hani saçlarım kıvırcıktı o gün ve gözlerime düşüyordu dalda dalga ve çok güzel kokuyordum ben ve sen öpmüştün o kutsal kokumdan.. Aramızda rengi belli olmayan bir sınırın dibinde söylemiştin bana.. “Kahretsin Güzelsin” O günden sonra nefret ettim kendimden, aynaları kırmaktan, o parçaları toplarken yerlerden kesilen parmaklarımdan ve kokumdan..
İçimdeki merdivenin hangi basamağındasın sen? Ve daha ne kadar bakacaksın kapının arkasına yapıştırdığın resimlere? Yosun kokmuyor bu şehir işte bekleme boşuna.. Denizi olmayan bir şehre, bilmem ne zaman getirir rüzgar o kokuyu.. Elim kapının arasında, kapatırsan bileğimden kopacak ve yere düşecek ve hiç değilse bir parçam sen de kalacak.. Hiç değilse sen biliyor olacaksın neden bir elimin olmadığını ve neden rüzgara bırakmadığımı saçlarımı..
Elim kapının arasında…

6 Aralık 2007 Perşembe

git

Bir yanım siyah diğer yanım maviydi aslında ve hüznün lacivert bir rüzgar olduğunu sandım, deniz kanarında oturmuş martılara bakarken ve yüzümü okşarken rüzgar.. Yıllar geçti üzerimden ve rengarenk hüzünler.. Hepsini sevdim gözlerimle, hepsini sevdim ve mavi bir suya yazdım her şeyi.. Arkama dönüp bakmaya gücüm bile yok, etrafında dönüp oynadığım ceviz ağacına ve bayramda giydiğim beyaz eteğimin sarı lekesine bakmaya.. Annem nasıl da kızmıştı bana, ne çok söylenmişti o akşam üstü.. Çok istesem yine bayram olur mu? Bu sefer eteğimi boyamasam ceviz ağacında ve anne mi üzmesem hayatım da bir defa.. İçimde koca bir şehir var kaldırımları olmayan.. Sıkıntılı bir ıslaklık var sokaklarımda, çimen kokulu geçmiş zamandan kalma yağmurların getirdiği bir kokuyla karmakarışık olmuş iliklerim.. Lime lime damarlarım, içimde soysuz dolaşan kan sızıyor her yerimden ve uyumak istiyorum o yer yatağında eskiden olduğu gibi..
Sesiz ol bu sefer ve üstümü ört. Işığı kapat ve gerçekten git bu defa!!

nslh@n


5 Aralık 2007 Çarşamba

yüzleşme

Onunla yüzleşmektense, kozasının üzerine bir kat daha örmeyi istedi.. On kat ördü, yüz kat ördü, yüzüne yüzünü döndü de ördü.. Dolandı kendi etrafında da ördü.. Doladı ipleri derisine, sımsıkı sıktı, derisi morarıncaya kadar sıktı.. Gözlerini ördü ve kulaklarını, göğsünü ve sırtını, diz kapaklarını ve üşüyen ayaklarını.. Onlar çıktılar kozalarından ve gittiler, yirmidört saat sonra yanacaklarını bile bile gittiler.. Yandılar ve çığlıkları geceyi tokatladı.. Ay korktu, deniz sustu..
Sonra mevsim sonbahardan kışa döndü.. Sokaklar çıkmazdı hep.. Hep çıkmaz sokaklardaki kırmızı tuğlalara çarptı yüzü.. Boş tren istasyonunda yanına oturacak ve saati soracak birini aradı gözleri.. Bekledi.. Saat çoktan durmuştu.. Ve akrep yelkovanı çoktan geçmişti.. Dudaklarını ısırdı önce, sonra parmaklarını.. Ondan geriye kalan avuçlarında derin bir çizgiydi.. Baktı ve öptü..



Söyle yağmura yağsın, kör olsun rüzgar, esip geçtiği yerleri bilemesin.. Sarsılsın içim, içim sökülsün, kader denen şeyin teyelleyip geçtiği yerden sökülsün.. Derim dökülsün sonra, yalayıp yamaladığı yerden hayatın..
Bütün azalarımla o kuyuya düştüm ben, çıkmak için sebebim yok, duvarları tırmalamaya, tırnaklarımı söküp atmaya ve elime sihirli bir iğne alıp dikmeye kendimi kendime..

Söyle ona!! Yağsın!!

Senin rengindendir yağmur yüklü bulutlar.. Seslen ona ve kulağına fısılda.. Yağsın.. Sonra dön ve hatta hiç gitme bir daha mesela.. O tren istasyonuna uğrama hiç, o sokaktan geçme, o köşe başında durma ve bekleme tünelin sonundaki ışığı.. Mahallenin çocuklarına el sallama, kar yağsın diye bekleme, kapının önünü temizleme bu sefer, tavan arasına gönderme yazdığın mektupları..
Gözlerindeki soysuz kalabalığı o oda da bırak ta gel. Odanın duvarına dikte gel gölgeni.. Koltuğunu, yastığını, yatağın kenarın da ki çoraplarını, bana anlatmadığın ve hala avuçlarında tuttuğun, birbirine karışmış sana ait olmayan tuzlu suları bırak ta gel.. Son bir sigara yak ve yut dumanını, sonra ona anlat dişlerinin arasında sakladığın tatları, dudaklarının kenarında unuttukları renkleri, saçına değen tenleri ve bunları örtmek için neden kalın giyindiğini anlat ona..

Sonra dön .. Nereye istersen aslın da..

Kelebek ölüleri avuç avuç düşerken saçlarına, ben kozamın üzerine on kat ördüm, yüz kat ördüm, yüzümü yüzüne döndüm de ördüm.. Dolandım kendi etrafımda öyle ördüm.. Doladım ipleri derime, sımsıkı sıktım.. Gözlerimi ördüm ve kulaklarımı, göğsümü ve sırtımı, diz kapaklarımı ve üşüyen ayaklarımı..

4 Aralık 2007 Salı

nefes..

Yeşil bir şişenin içine hapsettim soluğumu.. Poyrazdı, esiyordu ve ortasından kesip biçiyordu rüzgar, gırtlağımda düğümlenen yerden tütüyordu, bilemediğim ve göremediğim her şey..

Sana anlatmalıyım artık!!
Kendime anlatmalıyım!!
Bana anlatmalıyım ve sana!!
Ellerime ve dudaklarıma anlatmalıyım!!
Saçlarına ve sırtındaki yanık izine anlatmalyım!!

Sadece bir an beklemişti oysa, buralardan oralara savrulacak kadar kelime biriktirmişti göğsünde.. Oysa, saklandığı ırmağın bulanık renginde kumlara gömmüştü ellerini.. Çatlamış her yerinden süzülen kan damlalarını saydı ve parmaklarından boşalttı içini.. İçinde ne varsa parmak uçlarından kustu, içini boşalttı, içi boşaldı.. Boş bir oda, zifiri bir kuyu, gölgesiz duvarlar kadar boştu artık.. Islaktı, sıcaktı ve bastırıp söndürdü geceyi.. Tepesinden, ucundan, en acıyan yerinden, tek soluk ta söndürdü..

Üşüten bir nefesti içine çektiği, her adım ayaklarından çıkan alevdi, ateşti ve yangındı ruhunu yakan.. Vakitsiz ve anlamsız bir gülüşün yüzüne çarpması kadar acırdı canı. Gözleri buz tutmuş bir kadının erimeye başlamasıydı belki de zaman.. Eriyip çözülmesiydi, çamura akıp karışmasıydı aslın da..



Beş solukta erir mi ruhum?


Nefesini tuttu, maviye boyandı bedeni, beş solukta.. Şuursuz ve baygındı kolları, önünde, dizlerinin üzerinde.. Uzandı.. Beş sefer, beş solukta uzandı saçlarına ve her defasında kaydı avuçlarından kokun.. Beş solukta eridi ruhu!!

Yeşil bir şişenin içine hapsettim erimiş soluğumu.. Poyrazdı, esiyordu ve ortasından kesip biçiyordu rüzgar, gırtlağımda düğümlenen yerden tütüyordu ruhum!!

mi..

Gözünü kapatmak üzereyken bir çivinin alnına çakılmasıyla sarsılırsın.. Öyle aciz, öyle soluksuz kalırsın bir anda.. Kendi avuçların da tuttuğun suyla boğulurken sen, dibine dibine dalarsın köklerinin.. Benzeme kendine, kendine benzeme!! Aslındı tuzaklara düşüren seni, kendi gözlerindi tavan arasına sakladığın, üzerine mermiler yağdırdığın saçlarındı, gecenin en saçma saatleriydi hesaplar yaptığın kendinle karşı karşıya, kendine doğru, sana doğru ..
Geberik bir oda da yapabildiğim tuşlara dokunabilmek sadece.. Parmak uçlarım bile nefes almıyor.. Saçlarım yorgun, omuzlarıma düşmüyor, yalayıp geçmiyor tenimi.. Oysa kolaydı her şey, basit bir doğruydu yürüdüğüm yol, çıktığım merdiven ve saklandığım ağaç kavuğu..

Kimse görmüyor değil mi beni?

Kimse duymasın sesimi, kokumu duymasın ve dokunmasın gözlerime.. Kimse görmesin.. Sende unutmalısın yerimi.. Unutmalısın..


Şimdi arkanı dön ve içinden say on dan geriye, yapabilirsin değil mi?
nslh@n