21 Kasım 2007 Çarşamba

bahçe...

Bu iki yüzden biri gerçek değil.. Benim iki yüzüm.. Senin iki yüzün.. Belki biri benim diğeri senin yüzün.. Ama biri gerçek değil.. Bu yüzden yüz defa vazgeçtim o bahçeden.. Oysa seni götürmek istediğim bahçe herhangi bir yer değildi.. Herhangi bir bahçe değildi.. O bahçe benim ellerimdeki, dizlerimdeki ve dudaklarımdaki izlerin ilk yapıştığı yerdi...
Beyaz dizlerime ve küçük ellerime ve öptüğün dudaklarıma…
Oysa seni götürmek istemiştim o bahçeye..
Dedemin toprak kokan elleriyle ektiği dut ağacı vurdu dudaklarıma.. Ve dizlerim, ceviz ağacından inerken sürttü kabuklarına.. Yara oldu, kan oldu, kabuk oldu, iz oldu dizlerim.. Ellerimi kirazlar boyadı ve beyaz eteğimi.. Küçüktüm.. “Böyle olmaz” dediler.. Bu izler çıkmaz ve bu lekeler..Hiçbir su temizlemez bu lekeleri ve hiçbir ilaç iyileştirmez bu yaraları..”
Küçüktüm..

Geçti!!!

Yaralarım geçti çoktan.. O yaraların üstüne yüz kere düştüm dizlerimin üzerine ve yüz kere kalktım ayağa.. Ben kalktım.. Yüz defa düştüğüm yerden kalktım… Yüz farklı topraktan, yüz farklı tenden uyandım…

Mavi örtülü bir yatak ve bir masa, iki koltuk, gri duvarlar, bir sigara paketi, sönmüş ve kokan izmaritler, boş bardaklar... Herkesin odan da gördüğü şeyler yani..
Neden ben başkalarının göremediği şeyleri görüyorum? Neden konuşuyorum kırmızı perdenle? Ya da rengi neyse işte…
Neden ben duvarlarından sızan sesleri duyuyorum ve neden dizlerim titriyor içindeki denizde yüzdüğümde?

Aslında geçti dizlerimdeki, dirseklerimdeki yaralar.. Kabuk bağladı önce ve ben uslu durmadım kaşıdım her defasında.. Kaşındım, kaşıdım ve kopardım kabuklarımı.. Kanadı.. Ben kanattım.. Çok kanattım ve ben kanattım, izler daha derin olsun diye..

Oysa seni o bahçeye götürmek istemiştim...



Yağmur başlamıştı ve akşam olmak üzereydi.. Eve döndüm sonra.. Üşümüştüm ve sobaya birkaç odun attım, yanına kıvrıldım..

Hiç yorum yok: